Takip Et
  • 23 Mart 2018, Cuma

BİZ NATO’YA HAYIR DERKEN…

1968’li yıllarda biz üniversite gençliği olarak Amerika ve NATO’ya hayır derken, Amerikan 6. filosunu limanlarımızdan kovmak için taşlarken, bizim üstümüze yürüyenler şimdi yanımıza geldiler. Bizim yerimiz değişmedi. Hep aynı yerde durduk ama karşımızdakilerin bizim bulunduğumuz yere gelebilmesi için yarım asır geçti. (50 yıl)

Amerika Türkiye’nin sınırlarını tescil eden Lozan Anlaşması’nı tanımamış ve imzalamamıştır. 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra ikinci kırılma anı yaşanmış, askerimizin başına çuval geçirmeden başlayarak çeşitli düşmanlıklar birbiriniz takip etmiştir.

Amerika’nın amacı Türkiye’nin güneydoğu sınırında uydu bir kürt devleti kurdurarak Türkiye ve İran’ı kontrol etmek, İsrail’in önüne set çekmektir. Bunu geç de olsa fark eden Türkiye; Suriye’nin kuzeyindeki harekatı başlattı. TSK tarafından ÖSO birlikleriyle birlikte icra edilen ve yaklaşık iki aylık bir süreyi geride bırakan Zeytin Dalı Harekatı’nda Mehmetçik’imiz, Afrin kent merkezine Türk Bayrağı’nı çekti. Güvenlik uzmanları operasyonların bu denli zor olmasına rağmen mümkün olan en başarılı şekilde yürütüldüğünde hemfikir…

Milli marşımızın ünlü şairi Mehmet Akif Ersoy yıllar önce şöyle sesleniyordu:

 

“Medeniyet, size çoktan beridir diş biliyor

Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.”

 

Peki ama biz NATO’ya niye girmiştik? Hani ülkemize bir saldırı olursa tüm NATO ülkeleri yanımızda olacaktı?

Tablo net… Devir değişti, eski çamlar bardak oldu. 50-60 sene önce kurulan ittifakların anlamı kalmadı. NATO da öyle… Türkiye, 1952’de NATO’ya girdi. 718 şehit verdiğimiz Kore Savaşı yıllarıydı. NATO’da zaten 1949’da kurulmuştu.

Yunanistan, Almanya, İspanya bile bizden sonra katıldı. Çoğu Avrupa’dan, 28 üyeye ulaştı. Ordusu bulunmayan İzlanda’da ittifaka dahil oldu.

Dört yüksek komutanlık oluşturuldu; Avrupa, Atlantik, Manş ve Amerka – Kanada. İttifakta başı çeken ABD’nin amacı, soğuk savaş yürüttüğü Sovyet Rusya’sını, komünizmle mücadele adı altında dize getirmekti. Başarılı da oldu.

Sovyetler çöktü, ABD süper güç oldu. Gelelim asıl mevzuya… NATO’yu var eden asıl unsurlardan 5. madde şöyleydi: “Üye ülkelerden birine yapılan tecavüz, tamamına yapılmış kabul edilir.

Birinin saldırıya uğraması durumunda, öbürleri saldırgan ülkeye karşı işbirliği içinde savaşmayı kabul etmişlerdir.”

Yani, üye devletler birbirini korur ve kollarlar, bu amaçla işbirliği yaparlar.

Amaç kısmında ise şu ifade vardı: “Barış düzenini, uluslararası güvenliği, sosyal gelişmeyi, üye ulusların özgürlüğünü korumak…” İşin özeti; ittifak, savunma ve caydırma amaçlıydı.

Bu madde NATO tarihinde sadece bir defa uygulandı. O da 2001’de ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırılarından sonraydı.

ABD’nin sınırları tehdit altında falan değildi ama… NATO liderliğindeki ISAF’ın emrinde Afganistan’a asker yığıldı.

Peşinden Saddam’ın devrildiği Irak savaşına destek sağlandı.

Çünkü komünizm tehdidi ortadan kalkınca varlık sebebi sorgulayan NATO, yeni tehditleri belirlemiş en başına terörü koymuştu.

İlk askeri müdahalesini 1992’de Bosna-Hersek’te, 1999’da Yugoslavya’da gerçekleştiren NATO, 2011’de Libya üzerinde uçuşa yasak bölgenin uygulanması, Akdeniz’de gemilere saldıran korsanların engellenmesi çeşitli ek rollerde görev aldı.

Türkiye’ye faydasına gelince… Birkaç defa başımıza sardıkları belalar için, 4. madde kapsamında acil toplanma zahmetinde bulundu.

Suriye’deki F-4 keşif uçağımızın düşürülmesi, Suriye’den havan topu atılması ve DEAŞ’ın sınırımıza tehditleri münasebetiyle…

Kilis ve Reyhanlı’ya atılan füze ve havan topları insanlarımızı şehit ederken “Türkiye haklı” hık-mık’ın ötesinde bir yararları olmadı.

Göstermelik gönderdikleri birkaç Patriot’u ise vermeleriyle almalarıyla bir oldu.

Neyse ki, Türkiye uçak krizine rağmen, Türkiye’nin uğradığı FETÖ sabotajlarına rağmen Rusya ile uzlaşma sağlandı. Önce DEAŞ tehdidi savuşturuldu. Sonra sıra PKK/PYD’ye geldi.

Böylece güneydoğu sınırımızın hiç olmazsa bir kısmı korumaya alınmış oldu.

5. madde gereğince sınırlarımızı korumak için bizimle birlikte savaşmak zorunda olan müttefiklerimiz nerede mi?

Bu sorunun cevabını zaten biliyorsunuz…

Bir yandan müttefik ülkelere YPG bölgesinden tabutlar gönderiyoruz…

Öbür yandan da teröristlere verdikleri silahları imha etmeye uğraşıyoruz.

İcraata değil, lafa bakarsak; güya teröre karşı birlikte mücadele ediyoruz!

Hepinize iyi hafta sonları Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.