Takip Et
  • 16 Ekim 2015, Cuma

Kanlı meydan

Ellerinde pankartlar gidiyor bu çocuklar

Kalkın ayağa, kalkın gidiyor bu çocuklar

Bu pazar kanlı pazar dert yazar derman yazar

Kalkın ayağa, kalkın gidiyor bu çocuklar

Bu meydan kanlı meydan ok fırladı çıktı yaydan

Kalkın ayağa, kalkın biz şehirden siz köyden…

Değerli ağabeyim ve sevgili dostum rahmetli ünlü ozan Ruhi Su’nun 1 Mayıs 1977’nin arkasından yazdığı ağıttı, gençlerimiz barış ve özgürlük mitingine giderken bu ağıtla halay çekiyorlardı.

Kendilerini ülkelerinde güvende hissediyorlardı belli ki. Çakalın biri bombanın pimini çekti. Halk düşmanları. Arkaları sıvazlanan puştlar. Patlayan bomba ve katledilen insanlar. Sonrası tarihi bir katliam. Herkes iyi baksın bu fotoğrafa, kim ki seyrediyorsa bu fotoğrafı. Onlar kendi geleceğini seyrediyor demektir. Çünkü, yakılan orman herkesi yakar. Şimdi neresinden bakacağız bu acımasız, şerefsiz katliama?

Terörün her gün biraz daha palazlandığı gerçeğinde mi? Teröristlerin ülkenin kalbine kadar girdiği gerçeğinde mi? Yoksa klasik olarak “Milletimizin başı sağ olsun” tarafından mı? O teröristlerin meydanı boş bulmalarının sorumluları yok mu?

Yüze yakın ölü, ağır yaralı, kolu bacağı kopanlar, insanlarda isyan, infial hali. Sürekli artan bir gerilim. Sokakta yürümenin bile tehlikeli sayıldığı bir ortam. Nereye gidiyoruz? Kıyamete mi, yoksa Amerika ile Avrupa’nın yazdığı senaryoda birbirimizi yiyerek, haritamızı bozdurmaya mı?

Kitlesel bir barış toplantısına yönelik en büyük saldırı olarak şimdiden tarihe geçen 10 Ekim Ankara katliamında canlarını yitirenlere, yaralıların başında bekleyenlere barıştan yana herkese sabır ve metanet diliyorum. Öte yandan biliyorum ki başsağlığı ve “geçmiş olsun” anlamını yitirdi. Kurudu, anlamsızlaştı, yetersiz kaldı.

Şiddet karşıtlarının, sivillerin, iktidara “gık” diyenin böylesine sistematik, ayan beyan, göstere göstere katledildiği bir ülkede söylenecek tüm sözler, boğazıma dizildi.

Failleri aramaktan, işaret etmekten, “hesap versin” demenin sonuç vermeyeceğini bile bile aynı sözleri tekrarlamaktan yorulduk. Parçalanmış bedenleri sokaklardan kazımaktan bıktık.

Onları pankartlara sokarken ruhumuzdan bir şeyleri o kaldırımlarda bıraktık.

Daha cenazeler soğumadan, patlamaya dair hiçbir somut delil yokken, faili yerde yatan ölülerin ideolojisine bağlayan zihniyetin karşısında artık ne şaşırıyoruz, ne bir şey hissedebiliyoruz. Sadece lanetliyoruz.

Cenazelerin bile politik malzeme, gözdağı verme aracı haline getirildiği bir “yönetim biçimi”ne mecbur edildik. Yaşamı değil, ölümü kutsayanların, hukukun değil mafyanın, ahlakın değil hırsızın hüküm sürdüğü bir ülkede, çirkinlik, fesat, çamur, yalan ve katliamdan muzdarip olduk.

Halimiz böylesine vahim, bezdirici ve can acıtıcı. Ama barışın, hukukun, hakkın ötekinin mücadelesi henüz bitmedi.

Ankara katliamını her kim planladıysa, her kim göz yumduysa, her kim kışkırttıysa… Zannetmesin ki korkuyla, vahşetle, kanunsuzlukla bir yere varabilir.

Korkum umudu kaybetmek değil. Korkum, insanların çileden çıkıp öfkeye ve şiddete teslim olması.

Diyarbakır, Suruç şimdi de Ankara katliamını tezgahlayanların istediği tam da bu. Bu topraklar ‘Suriye gibi olsun’ diye var güçleriyle çabalıyorlar.

Her kim şiddetten besleniyorsa, bu ortamı yarattıysa, cevabını er geç alacaktır. Kanlı meydandan kanlı sandığa uzanmak için yapılmaya çalışılan tezgahlar beklenen sonucu vermeyecektir. Katliama uğrayanların büyük çoğunluğu genç. Kimisi hukuk okuyormuş, kimisi mühendislik, kimisi tıp…

Hepsi hiçbir art niyeti olmayan saf ve temiz duygularıyla daha güzel bir dünya idealleriyle Ankara’ya gelmişler.

Yakın tarihte olduğu gibi Ankara’daki gençler de yaşça büyük, ama insanlıkta küçük kalmış olanların güç ve iktidar çatışmalarının kurbanı oldu. Aynı 68 gençliğinin (benim kuşağım) 70’li yıllarda başlarına gelenlerle aynı. 80’li yıllar öncesinde sağ ve sol çatışması adı altında yaşamlarını kaybeden binlerce genç gibi.

Yazımıza ünlü ozan Ruhi Su ile başlamıştık onun ağıtını yeni versiyonuyla bitirelim.

Binlerce kardeş vardık

Ankara Garı’nda toplandık

Böyle bir Ankara gördük

Sabahın bir sahibi var.

Soranlar bir gün sorarlar

Biter bu dertler, acılar, sararlar bir gün sararlar…

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları...

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.