Takip Et
  • 3 Aralık 2021, Cuma

BİNMİŞİZ BİR ALAMETE, GİDİYORUZ KIYAMETE…

Son günlerde dövize bir haller oldu. Durduğu yerde duramıyor. Dansözler gibi kıpır kıpır. Kimse fiyatların nerede duracağını bilemiyor. Elektrik, doğalgaz, benzin ve alkole her gün zam geliyor. Evet dolarla maaş almıyoruz ama kullandığımız her meta dövizle ilişkili. İstanbul'da simit 3,5 lira olmuş çay ise 5 TL. Simitçiler artan un, buğday, susam nedeniyle maliyetlerin arttığını söylüyorlar. Böyle giderse 1 adet simitin 5 liraya satılabileceğini söylüyorlar. İzmir'de ise vatandaşlar yarım simit almaya başlamış. Vatandaşlar yağmur soğuk demeden ekmek kuyruklarında saatlerce 1 ekmek alabilmek için bekliyorlar.

Ekonominin bu durumu ülkedeki 28 yıl önce Erdoğan'ın çay ve simit hesabını akıllara getirdi.

1993 yılında Refah Partisi döneminde siyaset yaparken Erdoğan kalabalığa seslenerek ‘Değerli kardeşlerim, bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Aziz milletim bunların peşinden nasıl gideceksiniz? Diye sormuştu. Tansu Çiller başkanlığındaki hükümetin iktidarda olduğu, asgari ücretin 9 10 bin lira olduğu o günlerde Refah Partisi yöneticileri 5 kişilik bir ailenin çay simit hesabını yapıyorlardı; ‘Şu anda vatandaşımızın aldığı asgari ücret 910 bin lira. Herkesin bir hesabı olmalı. Bütün beyler bütün bayanlar bu hesabı yapsın. Bu hesap aslında hanımların hesabıdır. Niye? Mutfağın sorumlusu hanımlardır da ondan. Mutfakta sıkıntıya düşen sizsiniz.’ Değerli vatandaşlarımız bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çay ile bir simidi bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz? Hükümet istifa sesleri içinde açıklamalarını sürdüren Refah Parti yetkilileri: ‘ Evin kirasını, su parasını kim ödeyecek, çocukların okul masraflarını kim karşılayacak soruyoruz sizlere işte ülkenin ekonomik durumu.’

Anlıyoruz ki, döviz kurları arttıkça birileri kaybediyor ama birileri de kazanıyor.

Yani herkes kaybetmiyor…

Sabit bir gelirle yaşamaya çalışan büyük kalabalıklar sürekli kaybederken, paradan para kazanan küçük kalabalıklar ise sürekli kazanıyor…

Sabit geliri olan vatandaşlar, pahalılıktan şikayet ediyor.

Neden?

Çünkü piyasalar etiketlerini döviz kurlarına endekslemiş.

Bir gecede hepsi değiştirilmiş… İthal eden de etmeyen de ürünlerinin fiyatlarını döviz kurlarına göre yapıyor…

Bunu anlayabilmek için de sadece geçen yılın fiyatlarına bakmak yeterli. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki geçen yıldan bugüne kadar tüm ürünlerin fiyatlarına %100 zam yapılmış %5 ile 10 arasında yıllık zam artışıyla piyasalardaki fiyat değişimine yetişemeyen sabit gelirli vatandaşlar, bu yüzden olumsuz etkileniyor ve haklı olarak feryat ediyor.

Bir ülkede döviz kurları sürekli artıyorsa akaryakıt, doğalgaz, elektrik, demir ve çimentoya zam geliyor demektir.

Üretimi etkileyen bu zamlar gerçekleştiğinde ise elbette her şeye zam yapılacağını bilmek gerekiyor. Ekmekten, zeytine, peynire, sebze ve meyve yada konut satışlarına daha iyi yansıyacağını… Üreticiler ise maliyetleri arttıkça sattığı ürüne zam yapacak… Aksi halde tüm şirketler batar. Bu durumu fırsata çevirmek isteyenler de olabilir ama denetimlerle kontrol altına alınabilir. 4 lira olan doların son 3 yılda neden 13.56 lira olduğunu bulmak lazım. Kızgın tavaya tereyağı yetiştirerek sorunu çözemeyiz. Faizlerin yüksek olduğunu kabulleniyoruz ama aşağı indirildiğinde ise dövizlerin yukarı çıkacağını da bilmemiz gerekiyor.

Yaşadığımız tüm ekonomik krizlere baktığımızda aynı sebep ve sonuçla karşılaşmaktayız.

Bu kısır döngüden kurtulabilmek için farklı üretim ve farklı gelir kaynaklarını keşfetmek gerekiyor.

Ve güvenli bir liman…

Enflasyonu durduramayan tüm ülkelerde hep aynı kısır döngüye şahit oluyoruz.

Kısacası, etiketlerini dolara bağlayanlar sürekli kazanıyor ama sabit geliri ile yaşamaya çalışan büyük kalabalıklar ise sıkıntı çekiyorlar.

Ve yüksek enflasyona yenik düşüyor.

Bunu önlemenin tek yolu her şeyi dışarıdan alım değil, her şeyi dışarıya satmayı başarabilmektir.

Piyasaların yasası budur…

Yoksa tahterevalliye bindirilmiş gibi bir gün inen bir gün çıkan ekonomiyi toparlayabilmek zordur.

Bunun da tek çıkış yolu, en uzağından en yakınımızdaki ülkelerle siyasi, ticari ve kültürel köprüleri yeniden kurmaktan geçiyor…

Ve karşımızdakilerinde inadını kırmaktan…

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.