Takip Et
  • 4 Haziran 2021, Cuma

BİZ ONLARI İLK DİDİM’DE GÖRMÜŞTÜK

Sedat Peker videolarını halkımız dizi film izler gibi izliyor. Söylenenler şayet doğruysa yayınlanan 8 videoyu bugüne kadar 100 milyon kişi izlemiş.

Sedat Peker bu videolarında gazetecilerden de bahsediyor. Öncelikle şuna bakmalıyız gazeteci kimdir? Gazetecilik nedir?

Her zaman söylüyorum, Türkiye'de gazetecilik tahsil, yetenek, kabiliyet gerektirmez. Bir meziyetinizin olmasını da gerektirmez. Bu şekilde iki meslek daha vardır; Siyasetçiler ve müteahhitler…

Biz de gazeteciler iki sınıfa ayrılıyorlar: Yandaş ve muhalif olanlar. Halbuki bu sıfatların İkisi de doğru kullanılmıyor. Gazetecinin: “Objektif” olma yükümlülüğü vardır aslında…

Geniş anlamda ise; ister hükümet, muhalefet, ister iş adamları, meslek kuruluşları, ister sivil ya da askeri bürokratlar, avukatlar, yargı mensupları, diplomatlar, ister STK temsilcileri, spor kulüpleri, ister tarikat gibi güç odakları veya organize suç örgütleri ve hatta terör örgütleri ile görüşen gazetecinin bu güç odaklarının sözcüsü olmaması gerektiğine işaret eder. Gazeteci için “Olguların” yani hakikatin aktarılması yeterlidir.

Gazetecinin işi de bununla sınırlıdır. Olgular da kimin aktardığına göre değişmeyeceği için, gazetecinin önüne “yandaş veya muhalif” sıfatını takmasına gerek kalmaz. Gazeteci için “Olguları” aktarmak yeter, geriye kalanların işi ise, sıfat ne olursa olsun, algıdır.

Kendine “Muhalif veya yandaş” sıfatını uygun gören kişi aslında “yanlı” olduğunu tarif etmiş oluyor. Gazeteci kelimesinin önüne sıfat takmak en çok dile getirilen olguya yani hakikate zarar verir. Dolayısıyla gazetecinin önünde herhangi bir sıfat takmadan yazdığına bakılarak değerlendirme yapılmalı. Hakikat, yani bir bütün halinde olgularımı anlatıyor, yoksa olayları eksiltip çarpıtarak yalan mı söylüyor. Sadece halka bilgi aktarmakla mı yetiniyor yoksa, siyasetten, iş dünyasına, bürokrasiden yeraltı dünyasına kadar güç odaklarının sözcülüğünü mü yapıyor, ona bakılmalı. FETÖ, PKK ya da DHKP-C gibi terör örgütlerinin yayınlarında çalışanlardan bahsetmiyorum. Zaten onlar “gazeteci” değil terör örgütünün propagandasını yapan ya da yalanlarla, algı operasyonlarıyla dezenformasyon faaliyeti yürüten örgüt elemanlarıdır.

Sonra arabulucu sözde gazeteciler sardı etrafımızı 1990'larda hükümet ile teröristler arasında haber getirip götürenler piyasayı kapladı.

Sonra ortaya gazeteci kimliği ile Özışık kardeşler ortaya çıktı. Abdülhadi, Süleyman, Mehmet Özışık kardeşler gazeteci görünümlü Hadi Özışık başlangıçta “Sedat Peker ile İçişleri Bakanı arasında aracılık yaptıysam şerefsizim, namussuzum!” diye olayı inkar etti.

Bunun üzerine Sedat Peker, Hadi Özışık’la yaptığı görüşmenin videosunu yayımlayarak onun yalanını ortaya çıkarıp: “Ben Kimseye hile yapmam. Beni yalanlamayın, herkesi rezil ederim. Adam gibi dik duracağız.” dedi.

Aslında Aydın bu gazeteci görünümlü aracıları çok iyi tanıyorlar. Biz bunları ilk olarak Didim'de gördük, tanıdık… Didim Belediyesi’nin ruhsat vermediği bir otel sahibine sırtlarını dayayıp Belediye Başkanına operasyon çekmek istediler başarılı olamadılar. ADÜ Rektörüne aynı yöntemle operasyon çekmek istediler o da başarılı olmadı. Ruhsatsız otelde bir hafta kaldıktan sonra döndüler…

Hadi bey Sedat Peker’in yayınladığı videoda dışarı çıkmanın yasak olduğu ve kafelerin kapalı olması gerektiği bir günde nargile çekerken görülüyor.

Özışık kardeşlerin siyasetçi ve mafya liderleri ile ilişkileri bir gerçeği hatırlattı. Gazetecilerin içinde de bir arınma gerekiyor. İhale peşinde koşanlar, ev, arsa, araba kapma yarışına girenler…

Siyasetçiler için özel restoran buluşmaları ayarlayanlar, yargı mensuplarına tatil rezervasyonu yaptıranlar, haberlerle belediyeleri tehdit edip para koparanları, çakarlı araç kullananlar, çantacıların, tetikçilerin, rantçıların, asla gazeteci olamayacağını artık herkes anlamalıdır.

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okulları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.