Takip Et
  • 6 Şubat 2015, Cuma

Şaşıran Türkiye!

1934 yılının Temmuz ayında soyadı kanunu çıkarıldığında halk soyadı almak için nüfus müdürlüklerinde kuyruklar oluşturur. Alınan veya istenen soyadları hep kan kelimesiyle bitmektedir. Aslankan, Furkan, Tarkan, Serkan gibi… Sıra ünlü şair Nazım Hikmet'e geldiğinde ünlü şair 'Ran' soyadını almak istediğini söylemiş. Nüfus memuru bu kelimenin ne anlama geldiğini sorunca herhangi bir anlamı yok. 'Bu kadar kan özlemi içinde olanlar arasında bir de Ran olsun istedim' der. Gazetelerin üçüncü sayfalarına insanın bakası gelmiyor. Ölenler, öldürenler, kan, kan, kan…

Film değil gerçek o yüzden insanların çok fena halde isyan edesi geliyor. 10 gün önce gazetelerde çıkan haberlerden söz ediyorum. "İzmir’de şiddet mağduru genç kıza yeni yüz” haberi.

20 yaşındaki üniversiteli bir kız ayrılmak istediği erkek arkadaşının uyguladığı şiddet ve baskılar nedeniyle savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Bu arkadaş için kendisine yaklaşmama kararı aldırıyor, ama nafile! Burası Türkiye sapığa vız geliyor tırıs gidiyor bu önlemler.

Bunun üzerine kız avukat ile birlikte yeni bir yüz yeni bir şehir yeni bir hayat için aile mahkemesine başvuruyor. Başvurusu kabul ediliyor, yani peşindeki sapıktan kurtulabilmek için 20 yıllık hayatını feda edecek. Kendinize 2 dakikalığına bu kızın yerine koyabilirmisiniz. Bir sürü operasyon geçirip yeni bir yüz edinmek, yeni bir isim, başka bir şehre taşınmak, başka bir üniversiteye gitmek, eski arkadaşlarından tümünden kopmak, aileden kopmak…

Nasıl bir travmadır bu, hayal edebiliyormusunuz?

Türkiye'deki sapığın yarattığı travma demek o kadar büyük ki, kızcağız tüm bu travmayı kurtuluş olarak görüyor insanın aklı almıyor. Hukuk sistemi bir sapık karşısında demek bu kadar aciz! İki parça baklava çalan çocukları bilmem kaç ay hapse tıkabilen hukuk sistemi demek bir kadının hayatını karartan sapığa hiçbir şey yapamıyor!

Adam elini kolunu sallayarak dolanıyor ortalıkta. Sadece utanılacak bir hal değil yürürlükteki, yasaların ve uluslararası sözleşmenin sadece lafta kaldığını, uygulanamadığını da çok acı bir örnek! Bu haberlerle içiniz kararıyor, farkındaysanız. Ama görmezden de gelemeyiz. "Aile içi şiddet” epeydir bu ülkenin en büyük illeti.

Şu olaya bir bakın; Bir hafta önce gecenin bir yarısı çocuk ağlamaları ile İstanbul Maltepe’de bir apartman ayağa kalkıyor. Daireye girildiğinde biri 2,5 diğeri 1,5 yaşında 2 çocuk bulunuyor. Yalnızlar. Küçüğü işkence görmüş bebeğin yüzünde, parmaklarında, cinsel organında sigara söndürülmüş, boğazında izler var, bileklerinde kanama. Anneanne çocuğu hemen kapıp hastaneye götürüyor. Şimdi normal bir ülkede gecenin 4'ünde 2 küçük çocuğu yalnız bırakan (üstelik fena şekilde işkence görmüş) ebeveyn, yani anne ve baba derhal tutuklanır, çocuklar da bu canavarların elinden alınır.

Ama burası normal bir ülke değil. Mahkemede anne ve baba serbest bırakıldı. Delil yetersizliğinden. Çünkü polis suç mahalinden delil toplamamış. Öyle ya! Polise göre, canavarca hırpalanan bir bebek görmek sıradan bir olaydır. Aile meselesidir. Uğraşıp delil falan toplamaya hiç gerek yoktur!

Polis böyle de, hakim nasıl? Kuvvetli suç şüphesinden varlığını ıspatlayacak deliller yok diye, anayı babayı serbest bırakıyor. (baba işteymiş, anne de çay bahçesindeymiş gecenin ortasında! gayet masumlar yani) Bebeği eve giren bir uzaylı hırpalamıştır muhakkak!

İsyan ediyorum. Ülkenin dört bir yanında dövülen, eziyet edilen, işkence gören, taciz edilen çocuklar, öldürülen, yaralanan kadınları düşününce ben insanlığımdan utanıyorum. Sizler de muhakkak utanıyorsunuzdur. Ama hukukta tık yok. Böyle acımasızca işkence gören çocuklarla nasıl bir geleceğimiz olacak ki bizim, ülke olarak? Kanun koyucular ve uygulayıcılar (daha doğrusu uygulamayıcılar) bunu hiç düşünmüyorlar mı acaba?

Dünyadaki psikopat ülkeler listesinde birinciliği çoktan garantilemiş durumdayız.

Küçükken söylediğimiz bir tekerleme geldi aklıma; “Bizde, bize biz derler. Bizden büyüğe çuvaldız derler.” Biz; pabuç, semer, gibi sert şeyler diken diken üstünde kullandığı bir tür şiş. Çuvaldız da onun büyüğünün adı. Demek ki biz, tarih boyu 'biz' deyince, o iğne ile çuvaldız arası şişi anlamış, 'biz'i hep birbirimizi şişlemek için kullanmışız…

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.