Takip Et
  • 25 Ağustos 2017, Cuma

Anlatım gücü ve gazeteciliğe dair

Gözleri görmeyen bir adam sokakta dinleniyor. Önündeki kartona “körüm ve açım” yazılmış.

 

Yoldan geçen insanlar adamın önündeki kutuya tek tük bozuk para atıyor. Sonra bir iş kadını adamın önünde duruyor. Adamın ayaklarını yoklayarak işaret veriyor ve kartonu ters çevirip bir şeyler yazıp gidiyor.

 

Adamın önünden geçen insanlarda ani bir değişme oluyor ve kutu parayla doluyor.

 

Kadın akşamüzeri yeniden geliyor, adam ayaklarını yoklayan ve kartona yazan kadını fark ediyor. Ve soruyor: “Ne yaptınız da böyle oldu?”

 

Birden karton levhanın üzerinde yazılanları okuyoruz. “Güzel bir gün ama ben bunu göremiyorum.”

 

İşte anlatım gücü… Anlatabilmek bir sanattır. İnsanlığı farklı ve haklı kılan en anlamlı gerçek, nokta vuruş…

 

Sövmek ve şiddetli cümleler kurmak sıradanlık ve aydınlıktan karanlığa geçmektir.

 

Şair Muammer Hacıoğlu’nun bir şiiriydi: “Bana karanlıkta bir şiir yaz Bembeyaz.”

 

Sözcüklerdir insanı büyüten ya da küçülten. Bir cümlenin etkisi bazen dünyanın en sihirli gücüne eşittir.

 

Kapıyı açıp dışarıya bakmak gibi. Sevdalı bir yüzle hayata tebessüm sunmak gibi…

 

Hepimizin ülkenin sorunlarında ortak bir sofra kurup, dostluk ayranını yudumlamak varken. Her birey karşısındaki insan için çoğul açılımlar üretsin.

 

Dostluğun ve kardeşliğin kapılarını kapatmak yerine. Nedir bu küfür kıyamet? Nedir bu yüreklerde ki terör? Herkesin kendine has karakteridir.” Deyip geçiştirmek en kolay yol. Yatakların altına saklanan çocukların korkularını üzerini örttüğümüz yorganla yok edemeyiz.

 

Tüm kavgalar, dövüşler, itişler, kakışlar anlatım gücümüzün olmayışından kaynaklanıyor.

 

Hiçbir gerçek dünyamızı aydınlatmaz, anlatım gücü kadar. Bunu halka yansıtacak ve sevdirecek olan gerçek gazetecilerdir. Hepimiz sevgi dolu sözcüklerle söylemlerimize yeni bir tanım getirelim. Dilimizin döndüğü elimizin yazdığı kadar.

 

Çıkar çatışması, gazeteciliğin varoluşsal sorununa işaret eden bir kavram. Zira gazetecilik, en kısa tanımıyla gerçeği iyi bir anlatım gücüyle okuyucuya aktarma işidir. Toplumun öğrenme hakkına hizmet eder.

 

“Gazetecilikte temel işlev, gerçekleri bulup bozmadan, abartmadan, sansürlemeden, hiçbir baskı veya çıkar grubunun etkisi altında kalmadan objektif bir biçimde kamuoyuna iletmektir.” Bu ilkenin yerine getirilebilmesi, yani gazetecinin gerçeği deforme etmeden kamuoyuna iletebilmesi hiçbir etki altında kalmamasına bağlıdır. Gerçek ile gazetecinin arasına en ufak bir çıkar ilişkisi girmesi halinde “çıkar çatışması” doğması kaçınılmazdır.

 

Gazeteci böyle bir çatışma halinde hangi çıkarın tarafında olacaktır? Çıkar ilişkisine girdiği tarafta mı yoksa yalın gerçeğin, objektivitenin yanında mı?

 

Ben bu soruyu yanıtlamamayı tercih ediyorum. Hiçbir gazeteci arkadaşımın da bu soruya muhatap olmamasını dilerim. Çünkü gazetecilik açısından doğrusu böyle bir ikilemde kalmamaktır. Ziya sorun sadece sizin objektif davranmanız değil, objektif davranacağınız kuşkusunun doğması veya dışarıdan öyle görünmesi bile gazeteciye ve kurumuna zarar verir. Eskilerin deyimiyle “şüyuu vukuundan beter” dir. Bu durumun. Tam da bu nedenle BBC’de “Çıkar çatışmaları kılavuzu” hazırlanmış, yayın ilkelerinde de “Çıkar çatışmaları” başlığı altında “kuşku” bile olmaması gerektiği vurgulanıyor, “Kişisel, ticari, mesleki, mali ya da diğer çıkarların, BBC’nin editoryal ya da mali kararlarını etkilediğine dair en küçük bir kuşku dahi bulunmamalıdır.” Ne kadar net değil mi?

 

Gazeteciler her zaman “önce kamu çıkarı, sonra kurumun çıkarı, en son da kendi çıkarı” yaklaşımı içinde olmalıdır. Zira gazeteciliğin asıl işlevi tüm toplumun, kamunun çıkarını savunmaktır. Gazetecilere “kamunun bekçi köpeği” denilmesi de bu işlevinden kaynaklanır. Bazen “gerçeğin bekçi köpeği” ya da “Demokrasinin bekçi köpeği” diye kullanılsa da bu tanımların tümü aynı kapıya çıkar. Gazeteciler için “Kamu yararının” her şeyin önünde gelmesi gerektiğini vurgular. Haber yazarken de sorulacak ilk soru “Yazılmasında kamu yararı var mı? Sorusudur. Bu sorunun yanıtı haber değerini belirler.

 

Gazetecinin başka işlerinin olması ya da başka şirket, kulüp, organizasyon, grup ile maddi ve manevi çıkar ilişkisi içinde bulunması sakıncalıdır.

 

Gazeteci kamunun çıkarı ile çıkar ilişkisi içinde bulunduğu yerin çıkarını gözetme ikilemi içine düşebilir. Gazeteci ikilime düşmese bile en ufak bir kuşkuyla saygınlığını yitirebilir.

 

Burada yine anlatım gücünün güçlü olmasına geliyoruz. Gazetecinin anlatım gücü güçlü ise kendini ifade de zorluk çekmez üzerindeki kuşkuları yok edebilir diye düşünüyorum. Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.