Takip Et
  • 19 Eylül 2014, Cuma

Büyük fakat çileli bir ozan

Yarın, 20 Eylül 2014 Cumartesi benim doğum günüm. Yıllar su gibi akıp gitti. Her zaman söylediğim ve yazdığım gibi bizim nesil iki kuşak arasında sıkışmış bir nesildi. Büyüklerimiz bizi, biz küçüklerimizi anlayamadık. Zaman, buluşlar ve icatlar o kadar çabuk ve baş döndürücü gelişti ki biz bazı şeylere yetişmekte zorlanırken, çocuklarımız aldı başını gitti. Ve çoğu konuda çocuklarımıza yabancı kaldık. Onları anlamakta zorluklar çektik. Çekiyoruz. Yarın (20 Eylül) aynı zamanda çok sevdiğim tanınmış şair ve ünlü ozan Ruhi Su’nun ölüm yıl dönümü bu yazımda size Ruhi Su’dan bahsetmek istiyorum. Yaşı 30’un altında olanlar onu tanımıyor olabilirler. Bu vesile ile hem onlara bu ünlü ozanı tanıtalım hem de onu ölüm yıldönümünde analım istiyorum.

Ruhi Su 1912 yılında yoksul bir ailenin oğlu olarak Van’da doğdu. İlkokul 4'üncü sınıfta keman dersi almaya başladı. Daha sonra devam ettiği müzik öğretmen okulunu 1935-36 öğretim yılında bitirdi. 1942 yılında girdiği Ankara Devlet Konservatuarı'nın Opera Bölümü'nü bitirdi. Ruhi Su, Nazım Hikmet’in yazın dalında tuttuğu yerin müzik alanındaki seçkin temsilcisidir. O türkülerin gizine varmış, bunları toplumcu ve gerçekçi sanatın ışığında birleştirerek insanca yoğurabilme ustalığına ulaşabilmiş ender sanatçılarımızdan biridir. Her defasında halkın dili, sesi kulağı olmuş istem ve özlemlerini türkülerinde dile getirmiştir.

“Bu nasıl İstanbul içinde

Kayboluverdi gecem, gündüzüm

Bu nasıl İstanbul zindan içinde

Yattığımız yerde güller bitecek

Gün ışıyıp gelir sabret, bu bizim

Yattığımız yerde güller bitecek”

 

Ruhi Su’nun yaşamı baştan sona türküydü. Onun sazından dökülen her name bir yerlere ulaşmakta gecikmezdi. Onun sayesinde türkülerimiz yeni bir yorum, yeni bir söylem güzelliği kazanmıştır. Benim büyük ozanla karşılaşmam ve tanışmam da tamamen bir tesadüf eseri olmuştur. Aylardan Şubattı. 3 arkadaş, Kadıköyde bulunan zaman zaman uğradığımız Fıçı Restaurant isimli meyhanede buluşmuş kafaları dumanlamıştık. Tam evlerimize dönmek üzereyken arkadaşlardan bir tanesi o zamanlar İstanbul sosyetesinin en gözde kulübü olan Kadıköy Altıyoldaki Kafkas adlı kulübe gitmeyi teklif etti.

Kafkas Gece Kulübü, o yıllarda İstanbul sosyetesinin en popüler kulübüydü. Burada Bülent Ersoy, Selma Güneri, Erol Evgin gibi sanatçılar sahne alıyordu. Bu sanatçıların arasına Türk Halk Müziği Sanatçısı olarak, Ruhi Su’yu koymuşlardı. Kafkas Kulübü'nün kapısına dayandığımızda bizi, "İçeriye damsız girilmez" diyerek almak istemediler. Ama biz sadece Ruhi Su’yu dinleyip gideceğimizi söyleyince salonun kıyısındaki bir masaya oturttular. Ruhi Su sahnedeydi. Bizde zevkle kendisini dinliyorduk. Birden ayağa kalktım ve onun “ Sabahın sahibi var” isimli türküsünü istedim. Önce söylemek istemedi. Israr edince söylemeye başladı, fakat salondaki kadınlı erkekli gruplar türküyü dinlemeyip kahkahalarla karışık sohbetlerini sürdürünce türküyü yarıda kesti. Sazını eline aldı ve bana dönerek, “Dost, dost, ben neyi nerede söyleyeceğimi iyi bilirim” diye gürledi ve salonu terk etti. Garsonlardan birini çağırarak, Ruhi Su’yu masamıza davet ettiğimizi söylemesini rica ettim. 10-15 dakika sonra salonun büyük kapısı açıldı. Ve Ruhi Su bizim masamıza geldi ve benim yanıma oturdu. Sanki birbirimizi yıllar öncesinden tanıyormuşçasına saatlerce sohbet ettik. Sohbetlerimiz daha sonraları da zaman, zaman devam etti. 12 Mart 1971 muhtırasına kadar. Sonra onu içeriye aldılar. 1982 yılına kadar görüşmedik. 1982 yılında Şişli Kodamanoğlu yokuşundan çıkarken, baktım karşıdan geliyor. Ayaküstü konuşmaya başladık çok hasta olduğunu, tedavisinin yurt dışında olması gerektiğini fakat Kenan Evren yönetiminin yurtdışı çıkış izni vermediğini anlattı. Neden diye sorduğumda “Türkülerden korkuyorlar” dedi. Bu onu son görüşümdü. 20 Eylül 1985 yılında vefat etti. Cenazesinde olaylar çıktı 200 kişiye yakın insan tutuklandı.İşte ondan istediğim şiir:

 

“Şişli meydanında üç kız

Biri çiğdem biri nergis

Vuruldular güpe gündüz

Sorarlar bir gün sorarlar

Sabahın bin sahibi var

 

Sorarlar bir gün sorarlar

Biter bu dertler, acılar

Sorarlar bir gün sorarlar

Bin dokuz yüz yetmiş yedi

Unutulmaz yılın adı

Bir mayıs bayramı idi

Sorarlar bir gün sorarlar

Beşyüz bin emekçi vardık

Taksim meydanına girdik

Öyle bir İstanbul gördük

Sorarlar bir gün sorarlar

Al gözlerim seyir eyle

Birini bırak birini söyle

Bu yeryüzü ilk kez böyle

Bir İstanbul görüyordu

Kucaklayıp sarıyordu"

 

Ruhu şad olsun, ışıklar içinde yatsın. Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları… 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.