Takip Et
  • 7 Ekim 2022, Cuma

ÜÇÜNÇÜ ŞAHISLAR…

15 yıldır Aydın'ın uzağındayım. Sessizliği özlemiştim. Ve kendimle yalnız kalmayı… ‘Akşamlar bir roman gibi biterdi’. Mısralarını üçüncü bir şahsın gözüyle yazan Atilla İlhan bugün yaşasaydı belki de akşamlar bir tweet gibi biteceğinden ‘felaketim olurdu ağlardım’ diyebilirdi.

Öyle eski yıllarda olduğu gibi uzaktan bakarak seven üçüncü şahısların şiirleri, romanları ve hikayeleri yok artık…

Aşkların arasına artık sayısını bilmeyeceğimiz kadar üçüncü şahıslar girip çıkıyor. Sosyal medya sayesinde kimse duygularını bile gizlemiyor. Bir kadının fotoğrafına sapıkça cümleler yazan binlerce kişinin yorumlarını okuyunca anlıyoruz ki şiir, roman ve hikayelerin yoksunluğu tüketmiş birçok şeyleri… X,Y,Z veya hangi kuşak olduğu da önemli değil…

Şairlerin yokluğunda Y, Z kuşağı da eski kuşakların yazdıklarına sığınıyor. Onların şiir, hikaye ve romanlarından alıntı sözler paylaşıyor. Çünkü, kendileri o duyguların çok uzağında geziniyor. Bu yüzden hala Atilla İlhan, Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sezai Karakoç var.

Y,Z kuşağının şairleri, hikayecileri, romancıları yok gibi… İki satır yazarak yüzyıllar sonra dahi okunabilecek birine ben rast gelmedim. Twitter yazarları, Instagram, Facebook fotoğrafçıları var. Yorum yazanların ise sayısı belirsiz. Bizim kuşakların hayatlarının içinden ne trenler geçip gitti.

Darbeler… Kurşunlar… Kavgalar… Sosyal medyamız ise meydanlardı. Ve ıssız bir köşede kurşunlanma olasılığı… Kış günlerinde kütüphane kapılarındaki kuyruklarda içeriye girmeyi bekleyerek geçip giden hafta sonları… Ve Meydan Larousse ansiklopedisinin ciltlerinden birini bulup ev ödevini yapmanın telaşlı heyecanı…

Ateşi saatler önce sönmüş bir odun sobasının etrafında üşüyen ellerimizi ısıtmanın inanılmaz mutluluğu… Orlon iple örülen kazakların, eldivenlerin içinde üşüyor ellerimiz ve lastik ayakkabıların içinde soğuktan donan ayaklarımız vardı. Uzaktaydı ve hayalimizdeydi her şey…

Günler içimizde biriktirdiğimiz hayallerle akıp giden azgın bir nehir gibiydi. Uzaktan sevmek vardı ellerini tutmadan, gözlerine bakamadan geçip giden günler yaşanıyordu. Kavuşacağımız günler için umut dolu bir yüreğimiz, ve bir gün hepsinin yalan olacağını bilsek de…

Sadece bayramlarda gördüğümüz ve yiyebileceğimiz şekerler, çikolatalar ve kış akşamlarının vazgeçilmez portakal ve mandalinalar vardı.

Yazdan kurutulmuş kayısı, dut, pestil ve ne varsa artık… Siyah beyaz televizyonda ise ‘Bonanza’, ‘Küçük ev’, ‘ Komiser Kolombo’ dizileri… Büyük sandık gibi bir radyodan saat başı haberler…

Demirel, Türkeş, Ecevit ve Erbakan ile geçip giden gençlik yılları. Ve bir de ‘Gel ha gönül havalanma’ diyerek başlayan Turan Engin'den türkülerin akşamları…

Beyaz bir kediye sarılarak geçen hırıltılı geceler. Çamurlu mahallenin boş arsalarında bez topla oynanan kavgalı maçlar. Markaların ve lüks yaşamların sevdalısı büyük bir kalabalık arasında yaşıyoruz artık… Yarış arabalarıyla dolaşan, büyük tekerlekli araçlarıyla dağlarda, çamurlu yollarda offroad yapan yeni bir kuşak var. Y ve Z kuşağı…

İki tweet beş resimden ibaret bir hayatın çocukları gibi görülse de, idealsiz yaşamların çocukları denilse de, Ve hayalsiz, aşksız…

Hasretinden prangalar eskitmeyenler yani… Her şeyin iki tık ötede ve parmaklarının altındaki klavyede olduğu söylense de… Umudunuz yine onların geleceği inşa etmesinde.

Asrın asi, yaramaz bilgisayar çocukları… Sabahtan akşama kadar elinde online vaziyetinde ellerinde telefon. Y ve Z kuşaklarını nasıl okuyacağız ki. Her evde sayılara gittikçe artıyor. Bir de buna alfa çocukları dahil oluyor.

Ben de üç tane torun var, alfa çocuğu o yüzden iyi gözlemliyorum. TikTok videolarını fazla izlediklerinde ‘gıcıksın’ dediğimde ‘kendi diyen kendi olur’ şeklinde beklenmedik bir cevapla karşılaştığımda her defasında sessizce köşeme çekiliyorum.

Okul yolundaki seçim analizlerini ise hiç unutamıyorum. ‘Dede, bu yolu seçim sürecinde asfalt yapmaya başladılar ama seçim bittiğinde yol böyle yarım kaldı.’ dediğinde bir hayli güldüğümü de hatırlıyorum.

Kısacası, hayallerin çok uzağında yaşayan, yokluğunu çekmedikleri birçok şeyin varlığına değil ulaşamadıkları her şeyden mutsuz olan, kendi gerçekleriyle düşünen, yazan, konuşan büyük bir kalabalık arasında yalnız kalmışız gibi hissediyoruz kendimizi…

Ya ‘hayırsızın biriydi fikrimce’ diyen Atilla İlhan gibi ahlanıp ‘felaketim olurdu ağlardım’ diyeceğiz. Ya da gerçeklerin gerekçeleriyle yüzleşip yaşayan Y,Z ve alfa kuşakları yeni bir dünya düzeni kuracak…

Bizler ise X kuşağı olarak geçip gideceğiz bu hayatın içinden… Üçüncü şahıslarız yani, her şeyin uzağındayız artık… Ve Aydın’ın

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.