Takip Et
  • 1 Nisan 2022, Cuma

BALIKÇI KOMŞULAR

Birbirine bitişik iki evde oturan iki komşu ‘bu yaz böyle geçmez bir şeyler yapmamız lazım’ dediler. birbirlerine bakarak. Biri 60'lı yaşların başında diğeri ise yetmişine merdiven dayamıştı. Bu yaşlara kadar çalışmışlar yaz tatillerini de Güzelçamlı’ da geçirmek üzere birbirine komşu birer ev almışlar, yazları beraber olmaya ve tatillerinin keyfini çıkartmaya başlamışlardı yıllar önce.

Son birkaç yıl ise Aydın'daki işlerinden emekliye ayrılıp daha uzun sürelerini Güzelçamlı’ da geçirir olmuşlardı. Bir kaç denemeden sonra balık tutmanın yaşlarına ve meraklarına en uygun ortak bir eylem olacağına karar verdiler. Önce donanım eksiklerini tamamladılar. Aslında balık tutmak için hiçbir şeyleri yoktu ne ekipman ne bilgi nede tecrübe. Sadece cesaretleri ve iyi niyetleri vardı, yanlarındaki teneke kovalarında. Güzelçamlı'nın koylarına gidecekler, eşleri güneşlenirken onlarda balık avlayacaklardı. Önce birer şapka aldılar. Ne de olsa Ege'nin güneşi ilerlemiş yaşları ile birleşince ciddi zarar verebilirdi. Sonra birer güneş gözlüğü en iyi markadan. O küçük ama çok pratik açılır- kapanır bez taburelerden almadan olmaz dedi ikisi birden, aldılar. Biri yeşil biri lacivert. Ara sıra karıştırsalar da renklerden hangisi hangisinin pek aldırmadılar zamanla. Her şeyleri yeni ve kullanışlı olmalıydı onlara göre. Her şeyleri yeni olacaktı ama yörenin zeytinyağı cenneti olması sebebiyle tuttukları balıkları kullanılmış 5 litrelik zeytinyağı tenekelerine koyacaklardı. İşyerlerindeki titizliği henüz atamamışlardı üzerlerinden. Aman sendeciliğin sari bir hastalık yayıldığı Ege'de hala disiplinin en son kertesinde yaşamlarına devam edegeliyorlardı.

Güzelçamlı' da ki tek avcılık malzemeleri satan dükkanı buldular. Telaşla ikisi birden kapıya davranmasıyla önce birer omuzlarından sıkışır gibi oldular sonra birbirlerine bakıp gülümsediler hafifçe. Genç olanı yerinde durdu, diğerine yol verdi. Girdiler, ömürlerinde ilk kez böyle bir dükkana giriyorlardı. Evden işe, işten eve geçmişti son 30 yılları ve hayatları. Çocuklarını büyütmüşler 30'lu yaşlarına getirmişlerdi. Artık onlar için önlerinde yepyeni bir hayat vardı.

Dükkan; hipermarketlere, AVM'lere alışmış insanların alışveriş yapmalarına hiçte müsait değildi. Gözün görebileceği her yer malzemeyle doluydu. Dükkanın sahibi, hoşgeldiniz buyurun diye seslenmese, malzemelerin arasından bakan bir tilki zannedebilirdiler. Biz dediler, ikisi birden balık malzemeleri almak istiyoruz. Çizgi roman Tenten’ deki Dupent ikizleri gibiydiler. Olta takımı diye düzeltti dükkan sahibi. Bu hiç hoşlarına gitmemişti. Daha denizcilik ağızlarını bile bilmiyorlardı. Evet olta takımları diye tekrar ettiler. Starbucks'a girmiş ergenler gibi hiç beklemedikleri sorular geliyor, aralarında tercih yapacak en ufak bilgileri olmadıkları kelimeler suratlarına sanki çarpıyordu

Dükkan sahibi biraz da Egeli nüktedanlığı ile iyice eğleniyordu bizimkilerle… Bir hayli malzeme aldılar, tilki yuvasına benzer dükkandan. Çıktıklarında bir sürü kelime öğrenmiş bir haylide masraf yapmışlardı. Ama artık birer usta balıkçı idiler. Öyle değil midir, yeni mezun doktor kendini başhekim sanır ilk muayeneye kadar. O kadar para harcayınca bizimkiler de usta balıkçılar olmuşlardı, dükkanın içinden sırayla çıkarlarken. Emekli maaşlarının yarısına yakınını tilki yuvasına saçmışlardı. Olsundu. Artık hayatlarının yeni bir dönemi başlıyordu.

İkisi de mesleklerinde uzun süre yöneticilik yapmış hesap adamlarıydılar. Bu masraf hem keyif olarak hem de balık olarak maddi manevi tatmin ile çok kısa sürede geri kazanılacaktı.

Önce birbirinin evinde toplandılar. Malzemeler salona masif ahşap üzerine saçıldı. Ambalajlar yırtılarak açıldı. Bir kenarda naylon ile karışık ufak bir karton çöpü birikti. Biri onları toplayıp çöpe doldurdu. Şimdi sıra takımları hazırlamaya gelmişti. Kamışları, makaraları, kurşunları toparlayıp balkondaki masaya geçip çalışmaya orada devam edeceklerdi.

Kamışları kucaklarına aldılar, makaralar kutulardan çıktı. Evirdiler çevirdiler neyi nereye monte edeceklerine bir türlü karar veremediler. Biri akıl etti neden sonra. YouTube diye bir şey vardı. Bir adam makara kamışa nasıl bağlanıyor anlatıyordu. Elbette her zaman olduğu gibi önce ters taktılar sonra düzelttiler. Şimdi misinanın makaraya sarma işlemi vardı. Yine YouTube'a müracaat edildi. Misina önce sıkıştı sonra karıştı sonra kördüğüm oldu. Onu kesip attılar ve yeniden düzeneği düzenlediler.

İlk gün beraber çıkalım dediler hanımlar olmadan. Bildikleri güzel bir yerleri vardı hep denize girmek için gittikleri. Giderken markete uğrayıp yem yapmak için bir parça tavuk aldılar. Döndüklerinde yüzleri biraz asıktı. Hiç balık yakalayamadıkları gibi ani bir rüzgarla taburelerden birini kaybetmişlerdi. Lanet okuyordu lacivert taburenin sahibi…

İlk günün laneti bizimkilerin üzerlerinden hiç gitmedi. İkinci günü oltaya büyük bir balık yakalandı.

Yakalandı ama balıkçı ile olta ayrı ayrı yerlerde olduğu için balık oltayı alıp gitti. Ertesi gün hava bozuktu çıkmayalım dedi biri, çıkalım ya ne olacak dedi diğeri. Eşler biz bu havada gelmeyiz dediler.

Taşın üzerine konmuş güneş gözlüğü önce bir titredi ve uçup gitti kuyruğu kısa kalmış şeytan uçurtması gibi döne döne. Titanyumdu dedi gözlüğün sahibi, hafif olur bunlar diyebildi diğeri. Kayıpların, kazaların ardı arkası kesilmiyordu. Bir gün oltayı kayalıklara sıkıştıran yeşil taburenin sahibi oltayı almak için biraz fazla uzanınca denize düştü kış günü. Elbette cep telefonu onunla beraberdi. Eve geldiğinde ıslak ve kızgındı. Bir hafta cam kaplamalı akvaryum misali balkonda somurtup oturdu. Kafasında tekke sırtında battaniye ile.

Baba yadigarı İbole çakmağı sular aldı bir başka gün. Denize ikram ettikleri hamburger, bira şişesi, ambalajlar, sigara paketleri saymakla bitmiyordu. Bir gün arabaları kuma saplandı. Allah'tan dalgalar peş peşe gelmiş ve durulmuştu. Devam etseydi kayıplara birde araba eklenecekti. Traktör bulup çektirdiler. Tuzlu suyu yemiş arabanın ön takımları bir daha iflah olmadı.

Bir gün trogonya yakaladı yaşlı olan diğeri eliyle tuttu. Eli yaralandı, önce yaranın üzerine işediler, olmadı. Ağrı gittikçe yukarı doğru yayılmaya başlamıştı. Arabaya atlayıp hastaneye yetiştiler. 24 saat iyileşip iyileşmeyeceğini bilemeden heyecan ve merak içinde geçti. Bu balık maceralarının sonu oldu zaten…

Maceraya başladıkları o balkonda oturuyorlardı.

Zehirlenenin nekaheti sürüyordu.

‘Biz hiç bu işe kalkışmasaydık ve bir yıl boyunca meyhanede balık yeseydik bu kadar para harcamazdık’ dedi biri. Hı hı demekle yetindi diğeri.

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.