Takip Et
  • 22 Nisan 2022, Cuma

RAMAZAN

On bir ayın sultanı olarak kutsadığımız ramazan ayı başladı, hatta yarıladık bile… Ramazan herkesin kendisiyle muhasebeleşmesi, hesaplaşması gereken bir aydır ve ramazan inananın suskunluğudur. Günahlardan uzaklaşmasıdır… Tövbe vakitleridir.Ramazan pide ve hurma ayı hiç değildir. Bayramının adı da şeker değildir! Tabii ki iman edenler ve inananlar içindir. Namaz ve oruç…

İnanmayan birisine kimsenin bir şey demeye hakkı da yoktur. “Dinde zorlama yoktur” sözünün anlamı da budur.

Fatih Sultan Mehmet Han bir gün tüm vezirlerini, ulemayı toplayıp diyor ki; “İnsanlara namaz kılıyor musun, oruç tutuyor musun gibi Allah’ın kullarına soracağı soruları sormayın! Siz insanların insanlara soracağı soruları sorun. Aç mısın, susuz musun, geçinebiliyor musun, evin var mı, hasta mısın, bir ihtiyacın var mı?’

İslam coğrafyası her geçen gün iman ettiği dinin ve emirlerin bin menzil uzağında dolaşıyor. Üç duayla bir ömür boyu namaz kılanlar iki satır kitap okumaktan kaçıyor ve saatlerce televizyonlardaki magazin ve dedikodu programlarını izliyor…Ve her ramazan ayında ekranlara çıkan hocalara da sakız çiğnemek veya mahrem yerime su kaçarsa orucum bozulur mu sorularının ötesine geçemedi.

Ekrana çıkan hocalardan birisi televizyon binasına özel şoförü ve korumalarıyla Porsche markalı arabasıyla geliyor kenar mahallelerden yürüyerek veya belediye otobüsleriyle gelen halka, Peygamber Efendimizin sulu yemeğe ekmeğini batırarak yediğini öyle doyduğunu anlatıyor!

Üzülerek görüyoruz ki ekranlara çıkan din adamları da iman edenlerin ve inananların ibadetlerini her geçen gün biraz daha bulandırıyor… Ne kadar fay hattı varsa hepsinin altına dinamit koyar gibi yenilikler içeren fetvalarıyla ne yapmak istediklerini de anlıyoruz. Biri çıkıp teravi namazı yok diyor, birileri aşı orucu bozmaz diyebiliyor. Birileri sakız orucu bozar mı diye sorabiliyor.

Sevgili Peygamber Efendimiz İslam dinini 620 yılından 622 yılına kadar tebliğ ediyor. Yani Hicri takvime göre üzerinden 1442 yıl geçmiş. Çoğumuz 1400 yıldan beri iman ettiği, inandığı ve ibadetlerini yaptığı dinin hala emirlerini bilmiyor ya da kimden ne duymuşsa öyle inanıyor ve uyguluyor.

Dinini kimden öğrendiği elbette çok önemli… Dinini tilkiden öğrenenler tavuk çalmayı sevap sayabilir, ki sayanlar da çok zaten… Kur’an kurslarında ufak çocuklara taciz ve tecavüz edenler gerçek dinini öğrenseler bu pisliğe bulaşırlar mı? Kafa kesen İŞİD ve kediciklerden oluşan bir yelpazenin genişliğinde ne kadar çarpıklık varsa hepsi de İslam adına konuşuyor, yazıyor ve eylemler yapıyor.

Şimdi bu yelpazenin bu kadar karışık ve uç noktalarda olanların tek referansı Kur’an-ı Kerim olabilir mi?

73 fırkaya bölüneceğimizi buyuran Sevgili Peygamberimizin uyarılarına rağmen bölünmeye, dövüşmeye devam ediliyor. Devlet halkına dilini, fiziği, kimyayı, matematiği, yabancı dili öğrettiği gibi Kur’an dinini de öğretmek zorundadır.

Devlet öğretmediği veya öğretemediği zaman devreye dergah, tarikat, mezhepler adı altında ne kadar sapık ve tilkilerin ortaya çıktığını görüyoruz.

FETÖ ve daha nicelerinin de halini gördük. Saklı şeyleri olanların kuyularından nelerin çıktığını da.

Niye düşüyoruz bu kör kuyulara? Ne günlere kaldık! Hemen her şeyin, her geçen gün daha da bozulup çığırından çıktığı “ahir zaman” ı yaşıyoruz.

Zamanın evliyası, şeytanı ayak ayak üstüne atmış çubuğunu tüttürür halde görünce şaşırıp sormuş;

“Sen neden boş oturuyorsun? Senin görevin insanları ifsat etmek, bozmak ve günaha sürüklemek değil mi? Bu ne hal?

Şeytan gevrek gevrek gülmüş ve büyük bir pişkinlikle cevap vermiş;

“Zamanımızın din adamları, benim görevimi yapmakta öyle ileri gittiler ki inanın, ağzım açık onları izliyorum, bozgunculukta beni bile hayrette bıraktılar. Dolayısıyla bana görev kalmıyor. Ben de fırsattan istifade keyfime bakıyorum!”

Hayal ötesi bir anlatım da olsa gerçeğin ta kendisini işaret etmiyor mu?

Günümüz din adamlarının (gerçek din adamlarını tenzih ediyorum) insanları ifsat etmekte, yoldan çıkartmakta ve sapık inanışlara sürüklemekte öyle ileri gittiler ki şeytanın pabucunu dama attırdılar.

Günümüz din adamlarının ve onların yoldan çıkardıklarının en büyük yanılgıları, zamanın ilerleyişine paralel olarak, sosyal ve fen bilimlerindeki gelişmişlik halini din bilimlerinde de zannetmeleridir.

Şurası bir gerçektir ki dini ilimlerin dışındaki tüm bilimler, günümüze geldikçe inkişaf eder ve gelişirler.

Din bilimlerinde (nakli ilimler) ise bu durum tam tersidir. Yani günümüzden çıkış yerine (Hazreti Peygamberimiz zamanına) gidildikçe, en doğru, en berrak, en yalın halde bulunurlar.

Gerçekler ve dinimizin esaslarını öğrenmek için kimseye ihtiyacımız yoktur. Önümüzde KUR’AN gibi öğretici ve yol gösterici kutsal bir kitabımız vardır. O herkese yeter…

Ramazanınızı ve bayramınızı kutlar, esenlikler dilerim.

Hepinize iyi hafta sonları diliyorum değerli Denge okurları.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.