Milletimiz 2002 seçimlerinde 28 Şubatçılara ve ülkeyi ekonomik kaosa sürükleyen partilere öyle bir tokat vurmuştur ki malum bu üç partiyi siyaset arenasından silmiş ve barajın altında bırakmıştır. Milletimizin sağduyusu o kadar güzel tecelli etmiştir ki Türk siyasi yaşamında unutulmayacak bir siyasi tarih olarak kayda geçmiştir. AK Parti girdiği ilk genel seçimlerde yüzde 34 oy almış, bu oranın içerisinde cemaatin siyasi desteği asla yoktur. Zira o seçimlerde cemaat, merhum Erbakan’ın talebesi olan Recep Tayyip Erdoğan’a mesafeli durmuştur. 2002 seçim sonuçları çok enteresan gerçekleşmiştir. Sadece 2 parti parlamentoya girmiş AK Parti ve CHP... AK Parti, ezici çoğunlukla tek başına iktidar olmuş MHP, ANAP ve DSP saf dışı kalmıştır. Bu siyasi görüntü ve sonuç 1991 yılından beri siyasette olmayan bir avantaj idi.
ZAFERİ GÖRDÜKTEN SONRA
AK Parti hükümeti kurduğu zaman, 2007 yılına kadar ülkede tek başına iktidarda olacağı belli idi. Bu durumu çok iyi gören cemaat bütün güçleriyle ve elemanlarıyla AK Partinin ortasında yerini aldı. Yalnız bu yerini alma olayı, zaferi gördüklerinden sonra gerçekleşti. İşte 1974 yılında MSP hükümet olduğu zaman nasıl ganimetin içine girmişlerse 2003 ve 2007 yılları arasında da aynısını yapmışlardır. Ve dolayısıyla devletin imkanlarından en fazla kaymağını alanda bu paralel yapı olmuştur. Geçmiş tecrübelerinden bunu çok iyi bilen paralel yapı, 2007 milletvekili genel seçimlerinde ve 1 ay sonrası referandumunda AK Partililerden daha fazla AK Partili olmuşlardır. Gece ve gündüz köy ve kasabalarda bu paralel yapı elemanları olağanüstü bir çaba gösteriyormuşçasına adeta bir AK Parti militanı gibi olmuşlardır. Bir davaya inanmışlığından dolayı değil de bir menfaat için yapılan bu eyleme ahlak felsefesinde sahtecilik denir. Halbuki 50 yıldan beri dershanelerde sabah namazından sonra bediüzzamanın risalesini okuyarak siyaset ve şeytanla işlerinin olmadığını ifade etmişlerdir. Bu olayın AK Parti açısından hatalarını ve yanlışlarını da ilerleyen sayfalarda dile getirmek isterim. 2007’de AK Parti ikinci defa daha güçlü bir şekilde iktidara gelmiş ve 4 senesini garantilemiştir. Bu öndeki 4 senenin ne kadar büyük avantaj olduğunu en iyi bilen paralel yapı olmuştur. Zira 2003 ve 2007 yıllarındaki paralel yapının güçlenmesi o kadar büyümüştür ki son 30 yıldaki büyümesinden çok daha fazla olmuştur.
KÖTÜ NİYET KÖTÜ FİİLE DÖNÜŞTÜ
Paralel yapı 2007-2011 yıllarında güçlenerek devam etmiş ve 2012 yılından itibaren zapt edilemeyen bir güç haline gelmiştir. Bu 9 yıllık zaman diliminde adalet, milli eğitim, sağlık ve iç işleri bakanlıklarında o kadar büyük bir hakimiyet kurmuşlardır ki 2012’den sonra kötü niyetler, kötü fiillere dönüşmeye başlamıştır. İlk kötü operasyon, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı ifadeye çağırıp sonrasında tutuklatmak istemişlerdir. Bu kötü eylem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın manevi özelliğiyle ortaya çıkarılmıştır. Enteresandır, bu olayı anlatmam gerekmektedir. Başbakan evinden çıkıp ameliyata giderken yol üzerinde eski bir dostunun evine uğrayarak ondan helallik istemiş ve bu esnada kısa bir süre telefonunu açık bırakmıştır. Bu esnada Hakan Fidan Başbakan'a ulaşmış, durumu bildirmiş ve Başbakan da ameliyatını erteleyerek Ankara’ya çok acil geri dönmüş ve bundan sonra ise tersine operasyonlar başlamıştır. İşte bunun adına Allah’ın yardımı denir. Soyut olan bu yardımın somut hale gelmesi demektir. Bunda ayrı bir manevi güzellik vardır. Ve inişin başlangıcı bu olayla başlamış 17 Aralık ise bunun resmi belgesine dönüşmüştür.
DEVLETİ ELE GEÇİRME HAREKETİ
İşte 50 yıllık bir hileye dayanan bir macera bu şekilde acı bir sonun başlangıcı olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. 50 yıl önce risale okumak ve fakir talebeleri evlerinde barındırmak gibi basit ve halisane niyetlerle başlayan bu serüven, bambaşka niyetlere dönüşmüş ve devleti ele geçirmenin son raddine kadar gelebilmiştir. Amma cenabı hakkın yardımı ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın feraseti ile işler tersine dönmüş ve tekrar 1970 yılındaki o siyasi gücüne ve tesirine icra olmuştur. Düşünebiliyor musunuz ki 350 milletvekiline sahip olan Başbakan'ın MİT müsteşarını ifadeye çağırmanın ne anlama geldiğini, hangi aşağılık niyetleri kapsadığını öğrenmek istiyorsa bu paralel yapının saf ve temiz insanları ülkemizin otorite tarih ve siyaset profesörü olan İlber Ortaylı Hoca'ya sorsun, öğrensinler.
Bu yapıya toplumdan hiçbir suretle destek gelmediği gibi sosyal dünyamızdan da bu paralel yapıya bakış açısı çok iyi bir şekilde görülmektedir. Hükümetimiz de öğrenci yurtları ile milli eğitime bağlı dershane ağı ile bu açığı çoktan kapatmışa benziyor. Bu paralel yapının 50 yıllık tarihi serüvenini incelediğimiz zaman değişmeyen hakikat şunu görürüz. Bu cemaat, amaçlarına ulaşmak için 50 yıl boyunca MSP’li, AP’li, askeri darbe yanlısı, ANAP’lı, DYP’li ve Ecevit'i göklere çıkaran DSP’li olmuşlardır. Biz bunu yukarıdaki cümlelerimizde siyasetteki karşılığını ifade etmeye çalıştık.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.