Türkiye adım adım demokratik rejimde köklü bir sistem değişikliğine doğru hızla gitmektedir. Yani parlamenter egemenliği bir demokratik rejimden başkanlık sistemli bir demokratik rejime doğru hızla yol kat etmekteyiz. Bu işin eninde ve sonunda gerçekleşeceği aşağı yukarı tahmin edilmektedir.
Bu noktaya gelmesinin birçok sebepleri vardır. Ülkemizin yaşadığı asayiş siyasi ve tarihi olaylar bunda en büyük faktörler arasındadır. Dış sebeplerde de Sovyetler Birliği’nin dağılmasının dünyaya ve özellikle bölgemize yaptığı siyasi ve idari sonuçları en önemli unsurlar arasında yer almaktadır.
Bildiğiniz gibi başkanlık sistemlerinde egemen olan iki parti ortaya çıkar. Her demokratik ülkede böyle olmaktadır. Türkiye’mizde de bu sisteme doğru gidilirken on yıldan beri bu siyasi görüntüye alışmaya çalışmakta ve resmen de başkanlığa geçildikten sonra ise iki parti olayı siyasi hayatımıza geçecektir. Böyle bir keyfiyette iktidar partisi bugünden yarına bellidir. En azından 2023 yılına kadar. İktidar partisinin AKP olacağı siyasi yorumcular tarafından ifadelendirilmektedir. Bugünkü siyasi konjonktürde de ana muhalefet partisinin hangisi olacağı da bellidir. CHP veya o siyasi düşünce de başka bir sol parti. 3. ve 4. partilerin ise bu başkanlık sistemi içinde bir zaman diliminde diğer partilere entegre olacağını da siyasi tecrübelerimiz göstermektedir. O zaman ortaya şu siyasi ve toplumsal sorun çıkıyor. CHP bu başkanlık sisteminde toplumun ve siyasetin gerisinde mi kalacak yoksa Türkiye’nin ve dünyanın siyasi gelişmelerine ayak uydurarak ideal bir sol, sosyal demokrat bir parti mi olacak. Yoksa bugünlere kadar gelen toplumun ilerleyişi karşısında gerilerde kalan bir CHP olmaya devam mı edecek. Bana göre bu Türkiye’nin en önemli siyasi sorunlarından bir tanesidir. Yani bugün Türkiye’de çeşitli anlamlarda bir ana muhalefet partisi problemi vardır. Bugünkü CHP’ye baktığımız zaman siyasi idari dini, ahlaki ve sosyolojik anlamda çağa ve Türkiye’nin ilerlemesine ayak uyduramayan bir parti görürsünüz. CHP’yi tenkide başlarsanız bu günler sürer. Her şeyden önce toplumda siyaseten karşılığı olmayan bir lider tarafından yönetilmektedir. Bülent Ecevit’in 1980 öncesi solun lideri olarak CHP’yi yönettiği zaman ki toplumdaki karşılığı ile 2010’lu yıllardaki Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin toplumdaki karşılığını kıyas ederseniz aradaki uçurum farkını çok iyi görürsünüz. Bir liderin toplumda karşılığı yoksa o siyasi hareketin başarılı olması mümkün değildir. Bu siyasetin doğal anayasasında bir maddedir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığında ve cumhurbaşkanlığında toplumdaki karşılığını matematik olarak veya siyaseten hesaplarsanız bu dediğim cümlenin manası daha iyi anlaşılır. Türkiye’de 20 yıldan beri toplumdaki dini gelişmeleri sosyal ilerleyişleri, doğru teşhis ve tespit edemezseniz siz hiçbir zaman muhafazakâr kökenli bir sol, sosyal demokrat parti olamazsınız. Bu zaman diliminde müftü kökenli bir kişiyi milletvekili de yapsanız Mehmet Bekaroğlu’nu partisinde en üst konuma dahi getirseniz problemi halledemezsiniz. Zaten yılda üç beş kez kurultay yapmakla da bu işi halledemiyorsunuz. Bu açıdan baktığımız zaman CHP kendisini hesaba çekerek bir iç muhasebeye çekmesi gereklidir. Bu konuda CHP’ye benim bir tavsiyem olacaktır. Avrupa’daki sol kökenli sosyal demokrat partilerin nasıl yapılandıkları çok iyi tespit yapılırsa belki başarılı olunabilir. Çünkü Türkiye’nin başkanlık sistemine geçerken CHP’nin siyaseten yerine oturmuş bir parti olması ülkemizin menfaatinedir. Türkiye’nin önünün açılması demektir. Siyasi mücadeleyi TBMM kürsüsünden iktidar partisi üyelerine hakaret etmeyi bir siyasi maharet olarak gören bir CHP, bu uygulama ve politikasıyla halkımız tarafından reddedildi ve köşeye itildi. Zira Avrupa’daki sosyal demokrat politikacıların Hristiyan muhafazakâr siyasetçilere hakaret ettiği görülmemektedir. Türkiye’mizin başkanlık sistemine geçerken CHP’nin kendisini revize ederek ideal bir ana muhalefet partisi olması temennisiyle.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.