Siyasetin milli problemi: Kılıçdaroğlu
Sevgili Aydın Denge gazetesi okurları, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun referandumla ilgili ikinci büyük hatasını ifade etmeden geçemeyeceğim. Malumunuz üzere 15 günden beri 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile ilgili söyledikleri ortada. Bu darbe teşebbüsü ile ilgili kontrollü darbe ve benzeri cümleler söyledi. Koskocaman bir muhalefet lideri olarak, yani kısacası 15 Temmuz darbe teşebbüsüne adeta 'şike' demeye çalıştı. Yani biraz daha açacak olursak: darbe teşebbüsüne Cumhurbaşkanı ve AKP adına kontrollü bir eylem demeye geldi. Daha, biraz daha açacak olursak bu cümleyi ‘Cumhurbaşkanı elini güçlendirmek için bu darbe teşebbüsüne izin verdi’.
Sevgili okurlar, yukarıdaki cümleyi ve o anlama gelecek eş anlamlı cümlelerin üzerine şunları söyleyebiliriz. Ben rüyamda herhangi bir ana muhalefet liderini böyle şeyleri söylerken görsem inanmazdım. Ama ana muhalefet partisi lideri rüyalarımızı gerçekleştiriyor. Her zaman söylediğim bir cümle var; "Türkiye’nin en büyük problemi ana muhalefet partisidir" diye.
Şimdi meselenin hangi noktasından başlayacağımı bilemiyorum. Ama bildiğim bir tek şey var, bir kişi tırnaklarıyla kazıyarak, ana muhalefet partisi genel başkanı olamıyorsa bahse konu olan kişinin perişanlıkla başlar, dramatik bir şekilde son bulur. Kılıçdaroğlu’nun siyasi yaşamının nasıl başladığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Kasetle başlayan bir genel başkanlık serüveni var her şeyden önce Sayın Kılıçdaroğlu’nun yani Deniz Baykal’a kurulan bir kaset kumpası sonrasında paraşütle gelen bir genel başkanlık. Türk demokrasisinde hiçbir genel başkana nasip olmayan bir özelliktir bu. Bu açıdan Sayın Kılıçdaroğlu, tektir ve dünya Guinness kitabına girebilir. İşte böyle başlayan bir genel başkanlık serüveni var. Ardından 7 defa seçimlerde büyük hezimeti var. Buna rağmen aklının ucundan geçmeyen kelimenin adı istifa. 7 defa seçimde hezimete uğrayan bir siyasetçi hala o koltukta oturabiliyorsa o kişi hakkında söylenebilecek tek bir şey vardır; Size en iyi bu açıdan en güzel benzeyen bir siyasetçi vardır, seçimlere girmediği halde Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Necdet Sezer. Sayın Sezer, üstelik en üst rütbeli siyasetçi damgasını da almıştır. 7 sene cumhurbaşkanlığı yaparak basın toplantısı düzenlemeyen bir cumhurbaşkanı olarak anıldı. Bu 7 sene boyunca Sayın Demirel ve Sayın Özal merhum, milyonlarca defa ismi zikredildi. Sayın Necdet Sezer’in ismi ise 7 yıldan beri hiçbir sosyal zeminde zikredilmemektedir. ‘İnsanlar hak etmediği makam ve mevkiye gelirse o mevkinin hiçbir surette mürüvvetini göremezler’. İşte bu altın kural, doğal bir kanun ve aynı zamanda metafizik bir olgudur. Sayın Kılıçdaroğlu, mecelle diye adlandırılan Osmanlı Kanun Kitabı'nda bir madde vardır; ‘İddiayı ispatlamak müddeiye aittir’. Yani açıkçası bir kişi söylediklerini kanıtlarıyla ispatlamak zorundadır. Ayrıca sizin bir avantajınız da var. Anayasaya göre ana muhalefet partisinin genel başkanısınız. 15 Temmuz darbe teşebbüsü, Türk demokrasisini hukuki anlamda ortadan kaldırma operasyonudur. Bu anlamda Ankara Mahkemesi'ne müracaat ederek müdahil olma hakkınız da vardır. Delillerinizi sunarak, mahkemenin seyrini değiştirebilirsiniz. Bunun sonucunda dünya demokrasi tarihine isminizi altın harflerle yazdırır, bütün bunların en sonucunda da Batılıların Nobel Barış Ödülü'nü alabilirsiniz. Onu da demokrasi müzenize koyarsanız, sanırım çok estetik bir görüntü olur.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.