TBMM’deki CHP (Ana Muhalefet Partisi) 2 aydan beri siyasetten adeta çıldırmışa benziyor. Yaptığı hareketler ve siyasi söylemlerinden dolayı.
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra ülkemizin karşılaştığı büyük tehlike karşısında CHP aklına başına alarak sorumluluk gereği olarak siyasi hareketlerini kontrol altına almaya başlamıştı. Ülkenin milli birlik ve beraberliği gereği olarak Yenikapı mitinginde yerini aldı. Bundan dolayı taraflı, tarafsız herkesin takdirini kazanmıştı. Fakat bu sadece iki buçuk ay sürdü. Yani 75 gün. Tatil günlerini düşecek olursanız 50 iş günü yapıyor. Halbuki hala ülkemiz, uluslararası derin güçlerin maşası olan FETÖ canavarını yok etmek için canla başla çalışmaktadır. Son üç ayda teknisyenlerimizin ve MİT’in üstün çalışması ile ByLock denilen teknolojik suç makinesi ele geçirildi ve bu FETÖ denilen eşkıya güruhu birer birer ortaya döküldü. ByLock ile tehlikenin boyutu ortaya çıkmış oldu. Bütün bunları gördüğü halde ana muhalefet partisi sadece 50 iş günü akli selim ile hareket etti. Şimdi 45 günden beri ise ana muhalefet partisi olgunluğu ve vakarı içinde değil sanki HDP’nin ikiz kardeşi gibi davranarak zerre miskal sorumluluk hissi duymadan hareket etmektedir.
''SEN SEÇİMLE Mİ GELDİN?''
45 günden beri CHP’nin söylemlerini görüyorsunuz. Bunun en son halkası ise tutuklanan HDP milletvekillerinin ardından yapılan konuşmaları görmektesiniz. HDP’nin tutuklanan 10 milletvekilinin hareketleri ve konuşmaları, ülkenin birliğini bozmaya çalışan PKK sözcüsünden farksızdır. Arabasında PKK militanını saklayanından tutun da Kandil’e gidip görüşmeler yapana kadar. 2 yıldan beri bu 10 milletvekili için 551 soruşturma dosyası düzenlenmiş, bu iki yıl zarfında bir PKK militanının bu kadar sayıda suç dosyasının oluşabileceğini hiç tahmin etmiyorum. Yani iki yıldan beri PKK militanından daha fazla suç işleyen HDP milletvekilleri için 80 milyon vatandaşımızın düşüncesi ile CHP’nin bu konudaki söylemi bütünleşebiliyor mu? Güneydoğu'daki Kürt kardeşlerimizin dahi nefret ettiği bir partidir artık HDP.
CHP’nin genel başkanı TV’lerde çıkıp (seçimle gelen, seçimle gitmelidir) diye acayip bir cümle söylüyor. Zerre kadar sorumluluğu olan bir siyasi lider, bunu asla söyleyemez. Selahattin Demirtaş, 6 Ekim 2015 olaylarında halkı isyana teşvik edici söylemde bulunuyor. İslamcı düşünceye sahip 34 tane HÜDAPER mensubu Kürt kardeşimiz katlediliyor, bundan dolayı Sayın Demirtaş için dosya tanzim ediliyor ve Kılıçdaroğlu çıkıyor, 'Seçimle gelen seçimle gitmelidir' diyor. Yani bu kişi halkı isyana teşvike devam edecek, ikinci ve üçüncü seferlerinde daha fazla insan katledilecek ve sonucunda bu böyle devam edecek. Bana söyler misiniz dünyanın en ilkel demokrasisinin olduğu hangi ülkede böyle bir rezalet yaşanabilir. Fransa ve İngiltere’de DAEŞ’i savunan bir politikacı olabilir mi? Bunu hayal edebilir misiniz? Böyle bir siyasetçi oralarda olsa nasıl linç edilebileceğini Avrupalı sosyal demokratlardan CHP öğrenirse çok isabetli olur. Üstelik adama sormazlar mı sayın Kılıçdaroğlu, sen CHP’nin başına seçimle mi geldin de bunu söylüyorsun. Sayın Deniz Baykal’a kurulan kumpas sonrasında siz CHP genel başkanı olmadınız mı? Ve 7 yıldan beri CHP bütün seçimlerde hezimete uğradığı halde, neden siz seçimle gitmiyorsunuz? Bu gidişle ölünceye kadar siyasette kalsanız dahi siyasi yenilgiye mahkum bir lidersiniz.
''TABANI İLE ÇELİŞİYOR''
Siz CHP’nin başında ölünceye kadar kalmaya devam edeceksiniz, ama hiçbir suretle seçimle evinize geri dönmeyeceksiniz. Siz kendi siyasi ahlak prensibinizi, kendi siyasi yaşantınızda çiğnediğinizin herhalde farkında değilsiniz. Bu siyasi ahlak prensibinizden dolayı sizi tebrik ediyorum. Bu tebriğin yanında İngiltere’de yaşanan bir lider olayını da hatırlatmayı kendime bir görev sayıyorum. İngiltere’de Muhafazakâr Parti'nin Genel Başkanı Margeret Thecher, genel kurulda yüzde 48 oy almıştı. Bayan başbakan şunu söyledi: Bana karşı olan yüzde 52 insan var. Ben bu şartlarda liderliği yürütemem diyerek istifa etti. Herhâlde Kılıçdaroğlu, Türk seçmeninin yüzde 80’inin kendisinin başbakanlığını reddettiğini bilmiyor olsa gerek.
CHP’in HDP milletvekillerini siyaseten desteklemesinin acayip bir şey olduğunu yerel ile de ispatlayabilirim. Bizim Aydın’ımızın 17 ilçesi var. Bu ilçelerde yaşayan ve siyaset yapan yerel CHP’liler var. Gidiniz onlara sorunuz. 'Bu bölücü HDP milletvekillerinin tutuklanmasından memnun musunuz, değil misiniz' diye sorunuz. Yüzde 99 itibari ile HDP’lilerin tutuklanmasını istediklerini öğrenirsiniz. Buharkent’teki, Bozdoğan’daki, Koçarlıda’ki Çine’deki CHP'li ne düşünüyorsa Sayın Kılıçdaroğlu’nun da öyle düşünmesi gerekir. Öyle düşünmüyorsa bu CHP'nin siyasi yapısında çok büyük çatlak ve çelişkiler var demektir. Çünkü Bozdoğan’daki AK Parti’nin yerel siyasetçisi ne düşünüyorsa AK Parti Genel Başkanı sayın Binali Yıldırım’da onu düşünüyordur. İşte çağdaş ve modern siyaset budur. Taban ile tavanın siyasette bütünlemesi budur. Siyasetin daha birinci kriteri olan bu özelliğinden sınıfı geçemeyen bir ana muhalefet partisi lideri var Türkiye’de. Bu düşünce ile CHP siyaset yapmaya devam ederse mahşer gününe kadar siyasette iktidar olmayacağı gibi bir müddet sonra siyasette maziden bir parti haline gelir, yeni bir sol parti görevi devir alır. Bu yüzden CHP’lilerden ülke sorumluluğu içerisinde hareket etmelerini bekliyorum. Bundan 15 yıl önce Türkiye’de solcu bir lider başbakandı. Başbakanının adı Bülent Ecevit idi, partisinin ismi Demokratik Sol Parti idi. Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Türkiye TBMM’de yani milli idare ile seçilen yerde milli iradeyle milletvekili olan sayın Merve Kavakçı’nın başörtüsü ile ilgili şu cümleleri söylemişti: ‘Bu TBMM, millete meydan okuma yeri değildir’ diyerek sayın Merve Kavakçı’nın başörtüsü ile yemin etmesine engel olmuştu.
Baştan sona dramatik çelişkiler ile dolu olan Ecevit’in bu sözlerinden sonra Türk Milleti Ecevit’i DSP’yi siyasetin ana kumanda merkezinden 500 bin kilometre uzakta bir yerlere atıverdi. Bugün DSP'nin bir tabela partisi olarak varlığı ve yokluğu belli olmamaktadır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu örneği iyi düşünmesini tavsiye ediyorum.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.