Takip Et
  • 7 Haziran 2016, Salı

Amerika’dan inancı kuvvetli, fiziği kuvvetli bir Müslüman geçti

Geçen gün, Amerika’da dünya çapında tanınmış bir boksör vefat etti. Bu boksör, aynı zamanda aynı dine mensup olduğumuz bir ağabeyimizdi. Adı Muhammet Ali Clay. Amerika’da dünyaya gelen ve önceleri Hristiyan olup, daha sonra gencecik yaşında (22 yaşında) aklını ve naklini devreye sokarak, hak din İslam'ı seçen ünlü boksör.

Gencecik yaşında müslümanlığı seçen o boksör, bu büyük inanç devrimini ruhunda yaşayıp, gerçek boksörlüğünü tüm Amerika ve dünya kamuoyuna ilan ederken, dünyanın en büyük fiziki boksörü olduğunu ilan etmekle kalmadı, aynı zamanda dünyanın en büyük manevi ve ahlaki yaşayan boksörü olduğunu ilan etti. Bana göre bu incisiyle birincisiyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir ahlaki davranıştı. Zira Muhammet Ali şuna yürekten inanıyordu; “İnanıyorsanız en üstünsünüz”.

250 milyonluk Amerika’da en şöhretli bir anında korkunç bir kamuoyu baskısının karşısına çıkarak, onlara rest çekerek, şunu haykırıyordu; “İşte ben Müslüman oldum, Allah’ın en son ve en mükemmel bir dini olan İslam'ı seçtim. Ben Amerika’da yaşayan beyazların ve ırktaşım olan siyahilerin dinine değil, hak dini İslam'a mensup oldum. Dolayısıyla dünyanın en mutlu insanıyım” diye haykırmaya başladı. İşte o haykırmadan sonra başına neler geldi, tüm dünya kamuoyu bunu gördü. O kardeşimiz bütün bu olumsuzluklarla mücadelesine devam ederken daha fazla antrenman yapmaya başladı. Çünkü yer yüzünde 2 milyar Müslümanın sevgisini, duasını üzerine çektiğini çok iyi biliyordu. Bunun sorumluluğunu ruhunda çok iyi hissetti. 'Ben ancak daha çok çalışarak dünyanın bir numara boksörü olabilirim' dedi. İşte bu hareketiyle Allah’ın İslam dinini ne kadar derinlikle anladığını ispatladı. Aynı zamanda bu hareketiyle başarının ancak çok çalışmakla olabileceğini dünyada 2 milyar mümine de ders vererek gösteriyordu.

ZULÜMLERLE BOĞUŞTU

Siz 100 yıldan beri medeniyet ve ilim mücadelesinde çalışmayıp yan gelip yatacaksınız sonra da Allah’tan başarıyı utanmadan ve sıkılmadan istemekle ancak günümüz Müslümanları oldunuz. Ama asla Allah’ın istediği Müslümanlar olamadınız. O yüzden aklınızı başınıza alarak çok çalışmaktan başka başarı ve üstünlük gelemez. İşte Muhammet Ali bunu haykırıyordu o günlerde. Yeryüzünde yaşayan ve ezilen ve sömürülen tüm Müslümanlara Allah’ın orjinal İslamını öğretti. Ünlü boksör bu haykırmayı yaparken de zulümlerle boğuştu. Ekmeğini elinden aldılar, lisansını iptal ettiler, zorluklar içerisinde hayatını devam ettirdi. Müslümanların yardımıyla evine ekmek götürdü. Ama boks antrenmanlarını asla bırakmadı, ümitsizliğe düşmedi. Amerikan hükümetine de tarihi bir ders verdi ve şunları söyledi; “Vietnamlılar bana zarar veren insanlar değil ki onların karşısında savaşayım, o Vietnamlılar bana zenci olduğum için aşağılık bir gözle bakmıyorlar, o yüzden Amerikan askeri üniformasıyla asla onlara karşı savaşmayacağım” diye söyledi. Emperyalizme en büyük tokadı o tarihte Sovyetler Birliği vuramadı. Ama bir Müslüman zenci, Amerikan’ın emperyalist ve sömürücü bir ülke olduğunu ilan ettirdi.

VİETNAM'A GÖNDERMEK İSTEDİLER

İşte ben her zaman Hazreti Ömerin Müslüman oluşuyla, Hazreti Muhammet Ali Clay’ın Müslüman oluşu arasındaki şekil ve muhteva benzerliklerini görmüşümdür. Hazreti Ömer Müslüman olduğu zaman Mekke’de 12 şiddetinde bir siyasi inanç devrimi yaşandı. Muhammet Ali ağabeyimiz de Müslüman olduğu zaman bütün dünyada ve Amerika’da aynı derecede siyasi ve inanç devrimi yaşandı. Bu yüzdendir ki Amerikan hükümeti Elvis Presley’i Paris’te askerlik yaptırırken Muhammet Ali’yi Vietnam’a göndermek istemekteki amacı oradan cesedini getirmekti. Çünkü emperyalizm bir şeyi yok ettiği zaman her şeyi yok edebileceğini zanneden kültürsüz ve cahil bir kuruluştur. Bize bu inkılabı yaşatan şanlı Müslümanın manevi huzurunda yüce mevladan şunu istiyorum; “Ya Rab, Muhammet Ali kulunu peygamberimize komşu eyle, ona cennetinle muamele eyle.” Mekanın cennet olsun ünlü boksör, Allah rahmet eylesin, amin.

NOT: Muhammet Ali'nin Vietnam Savaşı'na katılmayı reddettiği konuşma, “Asker kaçağı değilim, ne bayrağımı yakıyorum ve ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım, beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz, olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar, ama katillere yardım edip, fakirleri öldürmek için 15 bin kilometre yol kat etmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi sizinle kapışarak ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Çinliler ve Vietkonglar veya Japonlar değil, özgürlüğümü istediğimde bana karşı çıktınız, hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız, eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız, benden bir yere gidip, sizlerin uğruna savaşmamı istiyorsunuz. Ben haklarımı ve dini özgürlüğümü elde etmeye çalışırken, sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketinizde bile beni savunmadınız”. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.