1 Mayıs Pazar günü sabahleyin arabama binip eşim Hülya Acar ile İzmir Urla’da Enginar Festivali’ne gittik. 2’incisi yapılan festivalin Pazar günkü etkinliklerine katıldık. Dolayısıyla hayatımda ilk defa bir sebze festivaline katılmış oldum. Cuma, Cumartesi günü yapılan etkinlikleri göremediğim için, sadece Pazar günkü etkinliklerin izlenimlerini aktarabileceğim.
Öncelikle şunu söylemek isterim ki bütün İzmir Urla’ya taşınmış, Ege Bölgesinin her yöresinden insanlar buralara gelmişler dolayısıyla bir hayli Aydınlı hemşehrimi de buralarda görme fırsatını buldum. Hatta 20 yıldan beri görmediğim çerezci Nusret’in oğlu Mehmet Koray ile karşılaştım. Ayaküstü çok tatlı sohbet ettik. Tur firmalarının devasa otobüslerinin Urla şehiriçi trafiğini nasıl perişan ettiklerine şahit olduk. Avrupa’da böyle bir görüntü göremezsiniz. Çünkü Avrupa’da festival alanından 10 kilometre uzaklara arabalara mecburi istikamet verdirirler. Festival yerinde çok geniş bir alanda kurulan stantları görünce çok şaşırdım. Zira çok geniş bir alana yayılan bu stantlardaki üreticilerin hepsi o yörenin halkı ve üreticileri idi. Evlilik çağına gelmiş genç kızlarımızın çeyiz parası için yaptıkları o enginar yemeklerinin fiziki güzelliğine bir de manevi güzellik eklenmişti. Bundan dolayı gerçek üreticilerle karşı karşıya getirdiklerinden dolayı Urla Belediyesi’ne şükranlarımı sunuyorum. Urla mutfağının bütün çeşitlerini, renklerini gözlerimle gördüm. Bin bir çeşit enginar endeksli yemekleri görünce dayanamadım onlardan tattım, zevkle yedim. Urla mutfağı ve dolayısıyla İzmir ve Ege mutfağının muhteşemliği yine kendisini gösterdi. Türkiye’de bir numara mutfağın İzmir yöresi olduğu ortaya çıktı. Bölgemizin çok güzel mutfak kültürünün Türkiye çapında ortaya çıkmasına vesile oluyor böyle festivaller. Urla’nın köylerinde ve ilçe merkezindeki kadınların el emeği ile yaptıkları bin bir çeşit börekleri de görünce dayanamadım.
Statları gezerken nihayetinde bir sokak başına geldik. Sokağın adının Sanat Sokağı levhasını gördük. Eşime şunları söyledim; mutlaka bu sokağı gezmemiz lazım. Çünkü ressamları, müzisyenleri, star şarkıcıları, entelektüel insanların yaptıkları felsefi tartışmalara, sanat münakaşalarını görürüz işitiriz diye. Bu duygularla ümitlenerek sokağa yöneldim. Sokak 400 metre uzunluğundaydı. Sokağın tam ortasında bir manzarayla karşılaştım. Sokağın ortasında 4 kişilik müzik orkestrası hafif Türk batı müziği şarkıları söylüyordu. Onları dinleyeyim diye karşılarına geçtiğim esnada. Gördüğüm manzarada irkildim. Orkestranın karşısında sadece 6-7 kişi şarkıları dinliyordu. Şarkıcının sağ tarafında bir işporta tezgahı vardı. Binlerce masa örtüsünü tezgaha dökmüşler, avazı çıktığı kadar bağıran müthiş pazarlamacı ve tezgahın etrafında da yaklaşık olarak 50-60 tane müşteri vardı. Zira masa örtülerini pazarlamacı 5 liraya satıyordu. Karşımda iki aktiviteyi aynı anda izlerken güleyim mi ağlayayım mı dedim. Ama ben aynı anda ikisini de aynı anda yaptım. Hem güldüm hem de ağladım. Zira sanat icra ederken o amatör veya profesyonel şarkıcıların coşkusu mutluluğu yüzlerinden okunurken, yanı başlarındaki insanların 5 liraya masa örtüsü almak için birbirlerini iteklemesi insanı hem güldürüyor hem de ağlatıyor. Çünkü böyle trajik bir olayı Avrupa’nın hiçbir şehrinde hiçbir festivalinde göremezsiniz. Bu iki aktiviteyi yan yana izlerken vahşi kapitalist tüketim canavarının toplumumuzu ne hale getirdiğini ibretle seyrettim. Toplumumuzun bugün gelmiş olduğu bu hazin manzaranın toplumdaki yıkımını görmek, gerçekten çok düşündürücü olduğu kadar da aynı zamanda ürkütücü. Yalnız şunu da ifade etmek isterim ki 50-60 kişilik 5 liralık masa örtüsünün peşinden gidenlerin yaş ortalamasının 55’in üzerinde olduğunu gördüm. Genç nesilden arkadaşlarımızın yok denecek kadar az oluşu beni ümitlerindi ve sevindirdi. Zira genç nüfusumuzun sosyal, kültürel açıdan eski kuşaklara nazaran, daha üst seviyelerde oluşu beni çok mutlu etti. Burada yeri gelmişken Urla Belediye Başkanımıza şunu teklif ediyorum bir sene sonrasında Sanat Sokağı’nda festival icra edilirken hiçbir ticari satış olmamasını amatör profesyonel ressamların, müzisyenlerin, sanat eleştirmenlerinin, entelektüel felsefi tartışmalar yapan insanlar olursa festivalin sosyo kültürel hedefinin gerçekleşeceğine inanıyorum. 50 yıl sonrası festival törenleri icra edilirken bu Sanat Sokağı’nda bir Sokrates çıkmayacağını kim söyleyebilir. Bu duygularla festivalde emeği geçen bütün görevlilere teşekkürlerimi sunuyorum. Zira bize keyifli bir Pazar geçirmemize vesile oldukları için.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.