Kıymetli kardeşlerim cumamız mübarek olsun!
Bugün Ramazan ve oruç ibadetiyle ilgili diğer konuları öğrenmeye çalışacağız inşallah. Bu yazımızla birlikte oruçla ilgili ilmihal bilgilerimizi bitirmiş olacağız. Bundan sonraki yazılarımızda Ramazan ayını verimli geçirmekle ilgili yazılarımız devam edecek inşallah.
YOLCUNUN İFTARI
Seyahate çıkan kişilerin, imsak ve iftarları o anda bulundukları yere göre yapmaları gerekir. Uçakla seyahat eden oruçlu kişiler de, uçuş esnasında uçağın üzerinde bulunduğu yere göre imsak ve iftar yapmalıdırlar. Ancak çok hızlı uçaklarla kıtalar arası yolculuk yapılması durumunda, imsak ile iftar arasında süre, anormal ölçüde kısa veya uzun olabilmektedir. Bu durumda, yolculuk yapacak kişi orucunu kazaya bırakabilir. Ancak oruca başlamış ise, bir takdir yaparak (mesela oruç tutmaya başladığı yerin akşam vaktinde) iftar edebilir.
MESLEĞİ GEREĞİ SÜREKLİ OLARAK YOLCU OLAN KİŞİ NAMAZ VE ORUÇ İBADETLERİNİ NASIL YERİNE GETİREBİLİR?
Sürekli yolculuk hâli, ibadetlerde bir ruhsat sebebidir. Yolcuların bu ruhsatlardan yararlanmalarında dinen bir sakınca yoktur. Genel bir ilke olarak mazeret devam ettiği sürece ruhsatlar da devam eder. Buna göre sürekli yolculuk hâlinde olan kimseler, namazlarını ertelemeden ve dört rekâtlı farzları kısaltarak iki rekât olarak kılarlar. İhtiyaç duyduklarında veya mecbur kaldıklarında, öğle ile ikindi veya akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek (cem ederek) de kılabilirler. Ramazan oruçlarını ise mümkün olduğunca tutmaya çalışırlar. Fakat yolculuk esnasında oruç tutmakta zorlanırlarsa, uygun zamanda kaza etmek şartıyla yolculuk süresince oruçlarını tutmayarak erteleyebilirler. Ertelemek zorunda kaldıkları Ramazan oruçlarını imkân buldukları ilk fırsatta kaza etmeye çalışırlar. Kaza da edemeyecek duruma düşerler ise söz gelimi artık oruç tutmalarına imkân vermeyen ve iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa yakalanmak gibi durumlarda tutamadıkları her bir günlük oruç için bir fidye verirler.
RAMAZAN AYINDA LOKANTA İŞLETMEK
Ramazan ayında hasta, yolcu vb. oruç tutmama ruhsatına sahip kimseler oruçlarını daha sonraki bir zamanda tutabilirler. Mazereti sebebiyle oruç tutamayanların yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için Ramazan ayında lokanta vb. yerlerin açık olmasında dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Ayrıca lokanta sahibi, oruç tutmayanların niçin oruç tutmadıklarını bilmek zorunda değildir. Fakat hem oruç tutanlara saygı için hem de yeni yetişmekte olan çocuk ve gençlerin, Ramazan gününde oruç tutulmayıp aleni yemek yenilmesinin olağan bir şey olduğu gibi bir izlenime kapılmamaları için mazeretli de olsa, yiyip içenlerin bunu açıktan yapmamaları uygun olur. Lokanta sahipleri de gerekli tedbirleri alarak böyle algılamalara fırsat vermemeye özen göstermelidirler. Öncelerden böyle lokantalar camlarını perdelerle kapatırlar, içerde yemek yiyen kimseler görünmezdi. Şimdilerde ise bu hassasiyet kayboldu.
ORUÇTA DOKTOR GÖRÜŞÜ
Uzman doktorun, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir hasta, oruç tutmayabilir. Hastalığı geçici ise iyileşince orucunu tutar, eğer hayatının hiçbir döneminde orucunu tutmaya kudreti yoksa fidye verir.
KADINLARLA İLGİLİ MESELELER
Kadınlar, özel günlerinde ve lohusalıklarında namazlarını kılmazlar ve oruçlarını tutmazlar. Böyle durumda namaz kılmaları ve oruç tutmaları haramdır. Âlimlerimiz bu konuda görüş birliği içerisindedirler. Bütün mezhepler, bu iki durumdan dolayı kılınamayan namazların kaza edilmeyeceği fakat tutulamayan oruçların kaza edileceği noktasında aynı görüştedirler. Bütün sahabe hanımları ve sonradan gelen mümin hanımlar böyle yapmışlardır. Tabi ki de bu emri Rasûlüllâh (s.a.s.)’den almışlardır. Hz. Âişe validemiz bu konuda kendisine sorulan bir soru üzerine; Rasûlüllâh döneminde âdet gördüklerinde tutmadıkları oruçları kaza etmekle emrolunduklarını, kılmadıkları namazları ise kaza etmekle yükümlü tutulmadıklarını söylemiştir (Buhârî, Hayız, 20). Hamile ve emzikli kadınlar, kendilerine veya çocuklarına bir zarar geleceğinden korkarlarsa oruçlarını sonradan kaza ederler. Doktor görüşüne başvurularak oruç tutabilirler. Hamile ve emzikli olan kadınlar namazlarını kılarlar.
Düşük yapan kadının durumu; eğer düşen şeyin cenin olduğu biliniyorsa organları ister belli olsun ister olmasın o kadın lohusadır, oruç tutmaz ve namaz kılmaz. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun fetvası böyledir. Çünkü eskiden düşen şeyin ancak organları belli olursa cenin olduğu biliniyordu. Şimdi ise tıbben düşen şeyin organları belli olmasa da cenin olduğu bilinebilir.
Her kadının âdet gördüğü gün sayısı eşit değildir. Bu süre Hanefîlere göre en az üç, en çok on gün olabilir. Âdet günlerinin süresi, daha önce yaşanmış tecrübelere göre belirlenir. Düzensiz kanamalarda, üç ile on gün arasındaki kanama âdet sayılıp, o günlerde oruç terk edilir. Daha sonra kaza edilir. On gün dolduktan sonra gusledilip, namaz ve oruca başlanır. İki âdet arasındaki temizlik süresi de 15 günden az olmaz.
İTİKÂF
Dinî bir terim olarak itikâf akıl sağlığı yerinde ve ergenlik çağına gelmiş bir müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet/ Allah’a yakınlık elde etme niyetiyle bir süre durması demektir. İtikâfa giren kimse, camide yer, içer, uyur ve ihtiyacı olan şeyleri mümkün olduğu takdirde camide tedarik eder. Tuvalete gitmek, abdest almak ve gerekli olduğunda gusletmek gibi tabiî ihtiyaçları için ise camiden dışarı çıkabilir. Bulunduğu camide cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir camiye gidebilir. Cenaze namazı için ise dışarı çıkamaz. Kendisine veya malına bir zarar geleceği korkusuna kapılması ya da zorla çıkarılması hâlinde başka bir camiye gitmek üzere içerisinde bulunduğu cami veya mescidden çıkabilir. Bu zorunlu hâllerin dışında camiden çıkarsa itikâfı bozulur. Kadınlar ise evlerinin namaz kılmak üzere belirledikleri bir yerinde itikâfta bulunabilirler.
Allah Teâlâ ibadetlerimiz en güzel şekilde kabul eylesin!
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.