Takip Et

MÜMİN ORTA YOLU TUTAR

İslam’da her şeyi yerli yerinde ve kararında yapmaya itidal yani orta yolu tutma denir. Bir şeyi de aşırı şekilde yapmaya ifrat denir. Kişinin bütün vaktini ibadete ayırması, sürekli oruç tutması, bütün gece namaz ve tesbihatla uğraşması ifrattır. İbadetleri yapmamak, helale ve harama dikkat etmemek, ailenin geçimini temin etmemek gibi gevşeklikler ise tefrit olarak anlaşılır. Bir şeyde aşırılığa kaçmak veya gevşek davranmak İslam’da hoş bir davranış değildir. Orta yolu tutmak ise övülen ve hoş görülen bir davranıştır. Efendimiz (s.a.s.) bu durumu şu şekilde ifade ediyor; “Ey insanlar! Dinde aşırılıktan sakının. Çünkü sizden öncekileri ancak dinde aşırılık helâk etti.” (İbn Mâce, Menâsik, 63) Müslüman her işinde orta yolu tutar. Ensar’dan olan Medineli Ebu’d-Derdâ (r.anh) gündüz sürekli oruç tutup bütün gece namaz kılarken ve eşini ihmal ederken, Medine’ye hicret ettiğinde kendisine kardeş kılınan muhacir Selam-ı Farisi ona şöyle nasihatte bulundu; “Rabbinin senin üzerinde hakkı var. Nefsinin senin üzerinde hakkı var. Ailenin senin üzerinde hakkı var. Şu hâlde her hak sahibine hakkını ver!” Bu olay Efendimiz (s.a.s.)e anlatılınca Selam-ı Farisi’nin dediğini doğruladı. (Buhârî, Savm, 51) Bu olaydan anladığımız, ibadetleri dahi yerli yerinde yapmak ve ibadetleri yaparken de diğer mesuliyetleri yerine getirmek gerekir. Efendimiz (s.a.s.) hacda şeytan taşlama esnasında kendisine toplanan büyük taşları görünce küçük taşları atmalarını söyledi. Bu uyarısından sonra da yazımızın başında naklettiğimiz uyarıyı yapmıştır. Din işlerinde olsa dahi mümin aşırılığa gitmez. Sahabeden üç kişi Efendimiz (s.a.s.)’in nasıl bir hayatı olduğunu hanımlarından öğrenmek istemişler. Kendilerine anlatılanlar karşısında “Biz kim, Peygamber kim! Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır.” demişler. İçlerinden birisi gece sürekli namaz kılacağını, diğeri sürekli oruç tutacağını sonuncusu ise kadınlarla evlenmeyeceğini söyledi. Bunları işiten Rasûlüllâh (s.a.s.) şöyle cevap vermiştir; “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Şunu iyi bilin ki, vallahi, aranızda Allah’tan en çok korkanınız ve O’na karşı en çok takva sahibi olanınız benim. Bununla birlikte ben bazen oruç tutar, bazen tutmam. Hem namaz kılarım hem de uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir!” buyurmuştur.” (Buhârî, Nikâh, 1) Bu olay üzerine de şu ayet inmiştir; “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide Sûresi 87) Dinde zorluk değil kolaylık vardır. Din zorlamayı değil kolaylaştırmayı esas alır. Mevla Teâla bir ayetinde şöyle buyuruyor; “…Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...” (Bakara Sûresi 185) Rabbimiz bile bizim için kolaylık istiyorsa neden kendi kendimize yaşadığımız dini zorlaştıralım. Rasûlüllâh (s.a.s.) kolaylık hakkında meşhur olan şu uyarıyı yapıyor; “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; sevdirin, nefret ettirmeyin!” (Buhari, İlim 11) İnsanlara namaz kıldıran kişilere namazları hafif kıldırmalarını yani fazla uzatmamalarını emretmiştir. Çünkü namaz kılanlar içinde hasta olan, abdestini tutmakta güçlük çeken ve acele işe yetişmek durumunda olanlar bulunabilir. Sürekli namaz kılan bir kadın Efendimiz (s.a.s.)’in yanında övülünce şöyle demiştir; “Bırakın (böyle sözleri)! Güç yetirebileceğiniz işleri yapın. Vallahi siz bıkarsınız da Allah bıkmaz!” (Buhari, İman 32) Namazları fazla uzatıp rahatsızlık vermek nasıl hoş değilse acele ederek ve namazı namaz yapan unsurları yapmadan hızlıca kılınan namaz da hoş karşılanmamıştır. Yemen’e vali olarak gönderdiği Muâz bin Cebel (r.anh)’a şöyle buyurmuştur; “Mallarının en kıymetlilerini (zekât olarak) almaktan kaçın. Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.” (Buhârî, Zekât, 63) Zekât memuru zekât alacağı kişinin mallarının en iyilerini seçip mal sahibine zarar vermez. Aşırıya gidip zekât verenin gönlünü kırmaz. Orta halli olandan zekâtı alır. Aynı şekilde zekât memuru olmadığından, günümüzde de zekât veren malının orta hallisinden zekâtı verir. En kötüsünü vermemelidir. Allah’ın haccı farz kıldığını ve haccetmeleri gerektiğini belirttiği bir konuşmasını dinleyen bir zât, “Her sene mi Ey Allah’ın Rasûlü?” diye sorunca şu cevabı vermiştir: “Evet desem, (her sene haccetmeniz) farz olurdu (gereklilik hâline gelirdi). Siz de buna güç yetiremezdiniz. Sizi (herhangi bir yükümlülük yüklemeden) kendi hâlinize bıraktığım sürece siz de beni kendi hâlime bırakın (da soru sormayın!) Sizden öncekiler, ancak peygamberlerine çok soru sormaları ve onlara muhalefet etmeleri yüzünden helâk oldular. Size bir şeyi emredersem gücünüzün yettiği kadarıyla onu yapın. Size herhangi bir şeyi yasaklarsam onu bırakın!” (Müslim, Hac, 412) Hz. Aişe validemiz hızlıca ve kısa sürede Kur’an’ı okuyanları görünce şöyle demiştir; “Ben Allah’ın Peygamberi’nin (sav) bir gecede Kur’an’ın tamamını okuduğunu ve sabaha kadar namaz kıldığını bilmiyorum.” (Müslim, Müsâfirîn, 139) Tabi ki hatimler okuyacağız, cüzler okuyacağız ve tabi ki de namazda okuduğumuz sure ve ayetlerin manasını bilmesek de namazımız olur. Açıklamalı ve tefsirli olan meallerden yararlanarak ve bir hocaya sorarak manasını öğrenmeye çalışmak gerekir. Son olarak şu hadis-i şerif ile yazımızı bitirelim; Rasûlüllâh (s.a.s.)’e “Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?” diye soruldu. O da, “Az da olsa devamlı olanıdır.” buyurmuş ve devamında şöyle demiştir: “Gücünüz yettiği kadar amel üstlenin.” (Buhârî, Rikâk, 18)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.