Takip Et

HER İNSAN DEĞERLİDİR

Cumamız mübarek olsun kıymetli dostlar!

Rabbimiz bizleri önce bizzat topraktan yarattı. Sonra anne-babamızı vesile ederek dünyaya gelmemizi sağladı. Doğumdan ölüme kadar da ilk yaratıldığımız topraktan ayrı kalamıyoruz. Vücudumuzun ayakta kalabilmesi için aldığımız gıdaların hepsi ya direk topraktan çıkıyor ya da topraktan çıkanlarla beslenenlerden meydana geliyor. Öldükten sonra da ilk yaratıldığımız ve vücudumuzun ayakta kalmasına her daim vesile olan toprağa dönüyoruz.

Namazda iki secde ederiz. Topraktan geldik tekrar toprağa döneceğiz dercesine. Ya da şeytanı kıskandırmak için iki kere secde ederiz. Öyle ya şeytan bir kere secde etmedi biz üstelik her rekâtta iki kere secde ediyoruz. Secde hali madden toprağa en yakın halimizdir. Aynı zamanda Efendimiz (s.a.s.)’in ifadesiyle Rabbimize en yakın olduğumuz an, secde ettiğimiz andır. İnsan nerden geldiğini ve nereye gideceğini unutmamalı. Dünyada ne kadar kargaşa varsa sebebi nerden geldiğini unutan ve nereye gideceğini hesaba katmayan kimseler sebebiyle olur. Aynı topraktan yaratıldık hepimiz. Yine hepimiz aynı toprağa döneceğiz. Toprak için “ana” tabiri kullanılır. Âşık Veysel de şiir yazmıştır toprağa. “Benim Sadık Yârim Kara Topraktır” diye ne güzel de toprağı anlatmış. Toprağı anlatan okuduğum en güzel şiir Âşık Veysel’in şiiridir. Buyurun bir kıtasını beraber okuyalım;

Âdemden bu deme neslim getirdi/Bana türlü türlü meyva yetirdi

Her gün beni tepesinde götürdü/Benim sadık yârim kara topraktır.

Âşık Veysel küçük yaşta gözlerini kaybetmişti. Görmediği gözleriyle, toprağı bizden daha iyi tanımıştı. İşte hepimiz her gün üstünde yürüdüğümüz ve farkına varmadığımız topraktan yaratıldık. Her şeyimiz toprağa bağlı. Hem hayatımız hem de ölümümüz. Öldükten sonra en sevdiğimiz dostlarımız bizleri en fazla birkaç gün yanında saklar. Daha sonra bedenimiz bozulmaya başlayınca tiksinir, bizden kurtulmak ister. Bizi ana gibi bağrına basar toprak. Bize sırt çevirmez. Allah Teâlâ’nın bizim için nimet olarak yarattığı muazzam bir şeydir toprak. Zengin olsun fakir olsun hepsi toprağa muhtaç, beyaz olsun siyah olsun esmer olsun hepsi topraktan ve hepsi de aynı toprağın üzerinde dolaşıyor.

Kimseye anne-babasını seçme hakkı verilmedi. Cinsiyetinin ne olacağına dair kimsenin bir müdahalesi yoktur. Bütün her şeyimizi versek de ecelimiz geldiyse ne öne alabiliriz ne de bir dakika sonraya bırakabiliriz. Bunların hepsini en ince ayrıntısına kadar Rabbimiz yaratmış ve bir ölçüye göre yaratmıştır. Her insan kıymetlidir. İnsan olarak herkes eşittir. Zaten Rabbimizin bir ismi “Rahmân”dır. Dünyada mümin-kâfir ayırmaksızın nimet verir. Bu noktada herkes eşittir. Çalışana kendi katından verir. Kimisine de vermez. Fakat ahirette sadece müminler için “Rahîm”dir. Kâfirler bu dünyada her nimetten faydalanacaktır. Ahirette ise bu dünyadaki ateşlerden kat be kat sıcak cehennem ateşiyle cezalandırılacaklardır. Her yaptığımızın da hesabını vereceğiz. İster mümin olsun ister kâfir olsun her yaptığı iş iyi veya kötü olsun hesabını verecek. Gerçi kâfirin iyi işi olmaz. Ancak daha az zararı olur. Bizler her insana Rabbimizin bir eseri olarak bakar ve değer veririz. Rengine bakarak insanlara fiyat biçmeyiz. Bir mümine yakışmaz çünkü. Siyah renkli olan Bilal-i Habeşi’yi müezzinlik gibi önemli bir göreve getiren iki cihan serveri Efendimiz (s.a.s.)’dir. Gözleri görmeyen Abdullah ibn Ümmi Mektûm’u sefere çıktığında kendi yerine bırakmıştı. Biz Allah katındaki değerin renge ve mala değil iman ve amele bağlı olduğunu biliriz. Yaratılanı Yaradan’dan ötürü severiz. Hatta mümin olmasa bile kötülük yapmayan bize savaş açmayan kâfirlere karşı bile insani ilişkilerimizi sürdürürüz.

Kendisini medeniyetin merkezi olarak gören Batı, her hareketiyle sınıfta kalmıştır. Dünyada zulmü hep müslümana reva görüyorlar. İnsan haklarından anladıkları sadece kendi milletlerini düşünmektir. Dünya yansa umurlarında olmaz. İkide bir ortaya çıkıp batmakta olan Batı’nın faziletlerinden bahsedenler vardır. Bu kimseler dünyayı kana bulayanların hep kâfirler olduğunu bilmezler mi? Bizler müslüman olduğumuz için bizi sevmezler. İnsani ilişkilerimizi onlarla sadece çıkar üzerine kurmamız gerek. Fakat mümin kardeşlerimizle olan münasebetlerimiz asla çıkar ilişkisine dayanamaz. Çünkü Yaradan bizi kardeş kılmıştır. Bizde sevabını Allah’tan umarak iyilik etme vardır. Hayvana bile eziyet etmeyi yasaklayan bir dine mensubuz. Din ile bağlarımız zayıflayınca dostu düşmanı karıştırır olduk. Dinin yerine ise vicdanı koymaya çalışanlara yardımcı oluyoruz. Vicdan, iman varsa bir mana ifade eder. Milyonlarca insanı katledenlerin vicdanı yok muydu? Elbette vardı. Fakat çıkarları ve sadece dünyalarını mamur etmeye çalışmaları onların vicdanlarını yakıp bitirmiştir.

Kıymetli kardeşlerim! İmansız birinden vicdan beklemeyelim. Al eline silah ortalığı karıştır demiyorum. Bu zaten dinen de doğru değildir. Dünyaya insanlığı sadece müslümanlar öğretir. Kitabına ve peygamberinin sünnetine sımsıkı sarılan müslüman. Bizim gayemiz hem madden hem manen insanları yaşatmaktır. “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.” (Maide Sûresi 32) 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.