Kıymetli Kardeşlerim Cumamız Mübarek Olsun!
Geçen hafta müminlerin özelliklerinden bahsetmiş, bu hafta da devam edeceğimizi yazmıştım. Önce, geçen hafta müminlerin özellikleriyle ilgili açıkladığımız yedi ayetin manasını vererek yazımıza başlayalım. “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.” (Mü’minûn Sûresi 1-7. ayetler)
Devam eden ayetlerle müminin diğer özelliklerini öğrenmeye geçebiliriz. 8.ayet “Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.” Ayette geçen emanet kavramı ister Allah Teâla tarafından emanet olarak verilen ibadetler ve inanç esasları olsun isterse insanlar tarafından korunması için bırakılan maddi ve manevi her türlü şey olsun hepsi emanettir. Peygamberlerin sıfatlarından birisi de emanettir. Allah’ın kitabı bize emanettir. Peygamberden bize gelen sünnet de bir emanettir. Bu emanetlerin en güzel şekilde korunması gerekir. Kur’an ve sünnet de birer emanet olduklarına göre onları korumak demek okuyup anlayarak hayatımızın her alanında Rabbimizin rızasını gözeterek yaşamak anlamına gelir. İnsanlardan birisi bize küçük bir şey emanet ettiğinde onu gözümüz gibi bakıyorsak, bütün âlemleri yaratanın emanetine de insanların emanetlerinde daha fazla özenle bakmamız gerekir. Bizlere verilen beden de emanettir. Çocuklarımız da emanettir. Çocuklarımızın korunması hem maddidir hem de manevidir. Yani bedenlerini koruyup gözettiğimiz gibi maneviyatlarını da koruyup gözetmeli, onları Allah’ın sevdiği kullar arasına sokmaya gayret etmeliyiz. Ayette geçen ahit yani sözden maksat ise ister Allah’a verilen sözler olsun ister kullara verilen sözler olsun onların da yerine getirilmesi, haram değilse verilen sözde durulması gerekir. Allah adını anarak yemin etmek de Allah’a söz vermek demektir. Yemin edilen şey haram değilse yerine getirilir. Eğer yemin edilen şey haramsa yemin bozulup kefareti gerekir.
9. “Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.” İşlediğimiz surenin ikinci ayetinde namazlarını derin saygı yani huşu içinde kılanlar ifadesi vardı. Bu ayette namazın dindeki öneminden dolayı namazda devamlı olmak tekrar edilmiş oldu. Zaten namaz dinin direğidir. Kur’an’da en fazla emredilen ibadetlerin başında namaz gelir. En üstün ibadet namazdır. İbadetler içinde kendisi için günde beş kere yüksek sesle ilan edilen yani ezan okunan başka bir ibadet yoktur. Yani imandan sonra namaz gelir. İmanın meyvesidir namaz. İşte bu ayet namazın bir kere veya ara ara değil devamlı kılınması gerektiğine işaret eder. Nasıl ki bir işe başlamak önemli, devam ettirmek de öylece önemliyse, kuşkusuz bu namaz için de böyledir. Namaza başlamak yetmez derine saygı ile kılınması ve nefes alıp verdiğimiz aklımızın çalıştığı her zaman yerine getirilmesi gerekir. Vakitlerine ve diğer kurallarına uymak da aynı zamanda namazı muhafaza etmek anlamına gelir. Demek oluyor ki haftada bir cumaya gitmek veya yılda iki kere bayram namazına gitmek yahut cenaze namazı kılmak namaz kılmak için yeterli değildir. Cenaze namazı demişken, bazı kimseler cenaze namazı için caminin önüne gelir fakat vakit namazı kılmazlar. Öğrendiğime göre dışarda sadece cenaze namazı kılanlar, nasılsa cenaze namazı duadır diye abdest almıyorlarmış. Abdestsiz hiçbir namaz olmadığı ve dua gibi görülse de cenaze namazı da abdestsiz olmaz.
10 ve 11. ayetler “İşte vâris olacaklar onlardır. Firdevs cennetine vâris olacak bu kimseler, orada sürekli olarak kalacaklardır.” Baştan beri sayılan özelliklere sahip olan kulların cennette gireceği yer Firdevs cennetidir. Firdevs cenneti için Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır; “Allah’tan Firdevs’i isteyin, çünkü o, cennetin ortası ve en yüksek yeridir. Cennetin ırmakları oradan çıkar. Onun üstünde Rahmân’ın Arş’ı vardır.” (Buhârî, Cihâd, 4) Rasûlüllâh (s.a.s.) ayette geçen varis olmakla ilgili şöyle buyurmuştur; “Âhirette her insanın, biri cennette biri de cehennemde olmak üzere iki yeri vardır; inkârcılar ölünce cehenneme atılacakları için müminler cennetteki kendi makamları yanında inkârcılar için hazırlanmış olan makamlara da vâris olacaklar” buyurmuş, ardından da işlediğimiz suresinin on ve on birinci ayetlerini okumuştur (İbn Mâce, “Zühd”, 39). Hz. Aişe validemize “Allah elçisinin ahlâkı nasıldı?” diye sorulunca, “Onun ahlâkı Kur’an idi.” dedikten sonra, Mü’minûn sûresinin baştan dokuz âyetini okumuş, “İşte Peygamber’in ahlâkı böyle idi.” demiştir (Nesâî, Tefsîr,23)
Rabbimizin razı olduğu hayat Rasûlüllâh (s.a.s.)’ın yaşadığı hayattır. Sahabe-i Kiram da Rasûlüllâh (s.a.s.)’ın yaşadığı gibi yaşadı. Aişe Validemizin ifade ettiği gibi iki haftadır anlamaya çalıştığımız ayetler ayın zamanda Rasûlüllâh (s.a.s.)’ın yaşadığı hayatı anlatmaktadır. Rabbim bizleri razı olacağı kulların şuurunda olmayı nasip eylesin!
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.