Hayırlı cumalar değerli okuyucular!
İkinci İslam halifesi Hz. Ömer (r.a.) halifeliği sırasında Eslem (r.a.) ile beraber Medine sokaklarında geceleyin teftişe çıkmıştı. Yorulunca da dinlenmek için bir evin duvarına yaslanmışlar. Evin içinden bir ana ile kızının sesi duyulmuş,
“Kızım kalk şu süte biraz su kat” diye kızına seslenmiş, kızı da;
“Anne! Hz. Ömer’in süte su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?” dedi. Annesi de;
“ Kızım sen kalk, şu süte biraz su kat da çoğalsın. Hem bu saatte Ömer bizi nereden görecek ve bilecek?” dedi. Kızı ;
“Anne! Ben halkın içinde Ömer (r.a.)’a itaat edeceğimi söyleyip kendi başıma kalınca ona isyan edemem. Hem Ömer görmüyorsa Allah görüyor ya!” diye cevap vermiş.
Hz. Ömer (r.a.) bütün konuşmaları dinliyordu. Yanındaki Eslem (r.a.)’a dönerek
“Şu eve bir işaret koy, gündüz gelip bir araştır bakalım, bu kadınla kızı kimdir; kocaları var mıdır?” dedi. Eslem (r.a.) ertesi gün araştırınca kızın bekâr olduğunu öğrendi. Hz. Ömer (r.a.) kadının evine gidip kızını, oğlu Âsım’a istedi. Kadın ve kızı razı oldular. Evlendiler böylece. Bu kızdan bir kız çocuğu dünyaya geldi. Ondan da beşinci râşid halife Ömer b. Abdülaziz dünyaya geldi.
Anne, kızına belli ki iyi terbiye vermişti fakat kendisinin dalgınlığına gelerek kızına süte su karıştırmasını söylemişti. Böyle muhteşem yetiştirilmiş bir kıza ise, adaletiyle ünlü Hz. Ömer (r.a.)‘a gelin olmak yaraşırdı.
O zamandan bu zamana çok şey değişti. Yazıyı okuyan orta yaşta olanlar ve daha büyük olanlar çocukluklarından bilirler ki mahalleden, komşulardan veya akrabalardan yaşı büyük olan kim varsa hürmet edilirdi. Çünkü büyüklere hürmet etmek başta Kerîm Kitabımızın emriydi. Rasülüllâh (s.a.s.) de büyüklere hürmet etmeyi küçükleri sevmeyi öğretmişti.
Toplumumuz da İslam mayasıyla harmanlandığı için, kısa zaman öncesine kadar bu doğrultuda bir nesil yetişiyordu. İlerleyen zamanın kendine has şartlarının bulunmasıyla birlikte, artık edep ve ahlak denen bir şey kalmadı. Evlatlarımızı eğitmeyi sabah kaldırıp kahvaltısını yaptırdıktan sonra okula göndermek zannediyoruz. Cebine harçlık koyunca ebeveynlik vazifemiz bitti sayıyoruz. Eğitim anlayışımız böyle yüzeysel olduğu için evlatlarımızın değişik hareketlerinden şikâyet ediyoruz da yaptığımız hatayı fark etmiyoruz.
Önceden toplumumuzda İslami hassasiyet varken, çocuk evde eğitilmese de sokakta eğitilir, herhangi bir çocuk kötü bir şey yaptığında mahallenin büyükleri kendilerini uyarmakla görevli sayarlardı. Bir çocuğun ahlaksız davranışını gören herkes uyarabilirdi. Zamanımızda, bırakalım dışardan birinin bir hatayı uyarmasını anne-baba bile çocuğunu uyaramıyor.
Gelişen teknolojiyle beraber birçok olumsuzluklar da beraber geldi. Belki de bundan en büyük zararı evlatlarımız gördü ancak farkında değiller. Anne-babalar da ev geçindirme derdine düşüp, ebeveynliklerini birkaç şeyden ibaret zannedince durum da kötüye evrilmeye başladı. Çoğu anne baba ise hala bunun farkında değil. Evde kendisinin vermediği terbiyeyi, ahlaksızlık ve çirkefliğin yayıldığı sosyal medya veriyor. Evlatlarımız, daha çok beğenilmek için akla hayale gelmez rezilliklere bulaşıyor, ciğeri beş para etmez kişileri taklide yöneliyor.
Geçen hafta internette çok izlenen ve paylaşılan bir video vardı. Kız, annesi kendisine istediği ayakkabıları almadı diye annesini birçok kişinin içinde merdivenlerden itti. Ardından da ağza alınmayacak sözler sarf etti. İzleyince hem üzüldüm hem de İslam’da ki hükümlerin en kadar yerinde ve doğru olduğunu anladım. Belki bu yazıyı okuyanların evlatları bu şekilde davranmıyordur. Eğer İslam’ı çocuklarımıza yaşatmak için çaba göstermezsek her mahalleye bir okul, yakınına da bir huzur evi açmak zorunda kalırız. Zira anne-babaya saygı ve hürmeti Allah ve Rasülü’nden daha iyi kimse bildiremez. Aynen bazılarımızın, bütün her şeyiyle örnek almaya başladığı batı gibi, anne-baba yaşlanıp hastalanınca evlatları gözünün içine bakar, ölse de mirasını bölüşsek diye.
Anneler ve babalar hatta anne-baba adayları! Çocuğum küçük, daha zaman var diye kendinizi avutmayın. Atasözümüz “Ağaç yaşken eğilir.”diyor. Annelik-babalık hakkım var diye de güvenme, o hakları da en iyi anlatan yine Allah ve Rasülü’dür. Zira Rabbimiz bir ayetinde şöyle emrediyor; “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra Sûresi 23) Öf bile demek yasaklanmışken dövmek, bağırmak, çağırmak vb. diğer bütün kötü hareketler anne-babaya karşı yasaklanmıştır. Bununla beraber, onlara güzel söz söylenmesi emredilmiştir. İşte evlatlarımıza dinini öğretirsek bizlere bu şekilde davranır. Dinini öğretmezsek, kabul edeceği yüksek bir değer olmadığında, bugün olmasa da yarın anne-babaya yapılmayacak hareketlerde bulunur.
Başımdan geçen kısa bir hadise ile yazımızı bitirelim. Caminin birinde anne-baba hakkı ve bunlarla ilgili çocuk haklarını anlattım. Namazı kıldıktan sonra yaşlı amcalardan birisi elimi sıktı, gözlerine baktım nemliydi, “Allah razı olsun hocam.”deyip gitti. Durumu anlamıştım. Fakat yapacak bir şey yoktu.
Geç olmadan, dinine bağlı evlatlar yetiştirelim değerli okurlar! Selam ve dua ile kalın…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.