Kıymetli kardeşlerim cumamız mübarek olsun!
Geçen Cuma günü İzmir merkezli gerçekleşen ve yüzden fazla ölümle sonuçlanan depremle yüzleştik. Rahmet-i Rahmân’a kavuşanlara Mevla Teâla rahmet eylesin, yaralılara acil şifalar ihsan eylesin, ülkemizin de başı sağ olsun. Rabbim hepimizi yerin ve göğün felaketlerinden muhafaza eylesin!
Şüphesiz depremler Rabbimizin takdiriyle meydana gelmektedir. Muhakkak ki depremler zaman zaman meydana gelecektir. Depremleri engellemeye gücümüz yetmez. Fakat elimizden gelen bazı şeyler de vardır. Tedbirimizi alabiliriz. Daha sağlam ve planlı binalar yaparak depreme karşı madden hazır olabiliriz. Deprem anında uzmanların açıkladığı gibi hareket edebiliriz. Bunlar maddi tedbirlerdir. İnsan hem maddi hem de manevi yönü bulunan bir canlı olduğu için, maddi yönünü tamamlayıp manevi yönünü eksik bırakmak aslında insanı yarım bırakmaktır.
Rabbimiz bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır; “Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Teğâbün Sûresi 11). Demek ki başımıza gelen ne kadar şey varsa, hepsi Rabbimizin izniyle oluyor. Madem burası imtihan dünyası, Rabbimiz de bizleri çeşitli şeylerle imtihana çekecektir. Başka bir ayette ise yapılacak imtihanla alakalı bilgi verilmektedir. Devamında ise bir müjde vardır; “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. Ey Peygamber, sabredenleri müjdele! Ki onlar, kendilerine bir belâ geldiği zaman: “Biz Allah’ın kullarıyız ve sonunda O’na döneceğiz” derler. İşte onlara Rablerinden mağfiretler ve rahmet vardır; işte onlar, doğru yola erenlerdir”. (Bakara Sûresi 155-157).
Bizim başımıza gelen musibetler başta peygamberler olmak üzere bütün insanların başına gelmiştir. İmtihanın büyüğünü yaşayanlar ise her zaman peygamberler olmuştur. Bizler de hayatımız boyunca sıkıntılara, belalara, hastalıklara ve musibetlere uğrayacağız. Madden tedbirli olmak yetmez. Manevi olarak da bütün başımıza gelenlerin Rabbimizin bir imtihanı olduğunu bilmeliyiz. Yatsı namazının ardından okunan Âmene’r-Rasûlü diye bildiğimiz Bakara Sûresi’nin son iki ayetinin ikincisinde Rabbimiz “Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar.” buyurmaktadır. Bu ayetten anlıyoruz ki başımıza gelenler bizim gücümüz nispetinde. İsyan etmeden kâinatın Rabbine sığınmalıyız. Bu konuda Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; “Birinizin başına bir musibet/acı bir şey geldiği zaman, "Biz Allah’a aidiz ve biz O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin/acının mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir." desin.”(Ebû Dâvûd, Cenâiz, 17-18)
“Nebî (s.a.v.) zamanında Medine’de zelzele oldu. Allah Rasûlü elini yere koyarak “Sakin ol! Daha vakti gelmedi!” dedi ve sonra ashâbına dönerek “Rabbiniz sizden kendisini razı/hoşnut etmenizi istiyor. O’nu hoşnut ediniz!‟ buyurdu”. (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, Riyad 1988, II, 221, no. 8334) Rabbimiz bizden, kendisini hoşnut etmemizi istiyor. O zaman Rabbimiz’i razı/hoşnut etme peşinde olmalıyız. Musibet anında Efendimiz (s.a.s.)’in dediği gibi demeliyiz. Rabbimizin haram kıldığı şeyleri hemen terk etmeliyiz, ibadetlerin başı olan namazımızı kılmıyorsak hemen başlamalıyız, kılıyorsak daha huşu ile kılmaya çalışalım. Günden güne daha iyi bir mümin olmak için gayret edelim. Ardından diğer ibadetlerimizi aşk ile yerine getirmeliyiz. Dünyada ve ahirette işimize yaramayacak bütün söz ve işlerden uzak durmalıyız.
Bakalım Güzeller Güzeli Efendimiz (s.a.s.) başka ne buyurmuştur; “Batan bir diken bile olsa başına gelen her musibet/acı, Müslüman’ın günahlarına kefaret olur.”(Müslim, Birr, 49) Ne güzel bir müjde değil mi kıymetli kardeşlerim! Küçücük bir diken bile günahlarımıza kefaret oluyor. Küçük çocukların günahı yok dersek de şunu bilelim ki Rabbimiz onlara bizden kat be kat daha merhametlidir. Efendimiz (s.a.s.) “Hiçbiriniz başına gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü istemesin. Eğer mutlaka isteyecek olursa, "Allah’ım, yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat, ölüm benim için hayırlıysa canımı al!" desin.”(Buhârî, Merdâ, 19) Ölümü istemek zorunda olan birisine de Efendimiz (s.a.s.) yol gösteriyor.
Rasûlüllâh (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur.”(Müslim, Zühd, 64) Ne mutlu bu şekilde hayatını yaşayanlara ve yaşamak için gayret edenlere!
Efendimiz (s.a.s.)’in bir duası ile bitirelim değerli dostlar! “Allah’ım! Gam ve kederden, tembellik ve cimrilikten, korkaklıktan, borca batmaktan ve halkın taşkınlığından sana sığınırım.”(Nesâî, İstiâze, 25)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.