Cumamız mübarek olsun kıymetli okurlar!
Elhamdülillâh Müslümanız sözünü her zaman söyleriz. Bu sözü söylemek çok kolaydır. Çünkü çoğunluğu Müslümanların olduğu bir ülkede yaşadığımız için, kimse bizi bu sözü söyledik diye yadırgamaz ve de ayıplamaz. Rahatça söyleriz. Hele birisi dinden bahsedince hemen ağzına lafı tıkamak için “Elhamdülillâh biz de Müslümanız.” deriz. Bunu deme amacımız ibadetlerimizi yapmasak da, dinimizin diğer emirlerini yerine getirmesek de kendimizi, bu sözü söyleyerek rahatlatma çabasıdır.
Şöyle bir düşünsek, “Ben öğrenciyim.” diyen kişiden beklentimiz okuluna gitmesidir. Eğer gitmiyorsa “Ne biçim öğrenci!” deriz. Çünkü okulda okuması gerekirdi. Hiç okula gitmeden öğrenci olunmaz. Veya başka bir meslek grubu düşünelim; “Doktorum.” diyor fakat hiçbir hastanede görev yapmıyor. Velev ki diploması olsun. Biz de dinimizin gereklerini yerine getirmeden “Elhamdülillâh biz de Müslümanız.” diyerek sıyrılıveriyoruz gelecek sorulardan ve içimizi kavuran ıstıraptan. Düşünmek istemiyoruz. Düşünsek suçlu çıkacağız çünkü.
Bahçemizde meyve vermeyen zeytin ağacı olsa, keser odun yaparız. Veya işe yaramayan başka bir şey. Kimse çalışmayan telefonu istemez. Çünkü ne olursa olsun çalışan telefon işe yarar. Evinde çalışmayan buzdolabını başköşede yıllarca tutan birini gördünüz mü hiç? Bozulduysa yenisini alır. Müslümanız diyoruz fakat dinimizin gereklerini yerine getirmiyoruz. Demezler mi bize “Ne biçim Müslümanlık bu!” diye. Gerçi deseler de özgürlük var ya, ister yaparız ister yapmayız, kim karışır derdinde ve savunmasındayız.
Çalışmadığımız bir işyerinden –velev ki daha önceden orada çalışmış olalım- maaşımızı almaya gitsek vermezler. O işyerinde çalışmadığımızı söylerler. Haklarını teslim eder ve geri döneriz. Zaten aklı başında olan hiç kimse de çalışmadığı yerden maaşını almaya gitmez.
Fakat Allah’tan cenneti istemeye sıra gelince, ne yaptım diye kendimize sormadan bol keseden cennetin de en üst olanını isteriz. Tamam, Allah Teâlâ’nın rahmeti geniş, hazineleri bol, binlercesini verse de hiç birinde bir azalma olmaz. Acaba şeytan bizleri buradan da kandırıyor mu?
Rabbimizin kelâmına bakalım, ne diyor; “Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokman Sûresi 33) şeytan da işte bu şekilde, amel etmediğimiz zaman, “Allah affeder, onlar ne karışıyor ki? Allah’ın rahmeti geniş. ” diyerek bizleri kandırmaya çalışır.
Ahiret günü herkes önce kendini kurtarmaya çalışacaktır. Bu yüzden ne babanın oğluna, ne de oğlun babasına bir faydası olmaz. “O gün ne mal, ne de oğullar yarar verir. Ancak Allah’a temiz kalble gelen yarar görür.” (Şuarâ Sûresi 88, 89). Neden baba oğluna, oğul babasına hiç fayda vermeyecek biliyor muyuz? İşte gelecek olan ayetler bunu açıklıyor; “Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.” (Abese Sûresi 33-37)
Kıymetli dostlar! Şeytan, Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçanlara zarar veremez. Çünkü Rabbimiz, kendi yolunda olana yardım eder. Temiz kalp, ibadetle olur. Kalbim temiz demekle kalp temiz olmaz. Anlayacağımız, lafla peynir gemisi yürümez sözü tam buraya oturuyor. İcraat gerek. Zararın neresinden dönülürse kardır diye başka bir atasözümüz daha vardır. Kimse için Rabbine yönelmek imkânsız değildir. Hem kendimiz sâlih kul olalım hem de evlatlarımızın sâlih ve sâliha olması için gayret edelim ve onlara beddua değil dua edelim. Zira Rahmet Peygamberi (s.a.s.)’in ümmetiyiz.
Selam ve dua ile kalın!
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.