Kıymetli Kardeşlerim! Cumamız Mübarek Olsun!
Hepimizin evinde televizyon vardır. Evinde televizyon olup da dizi veya film izlemeyen yok gibidir. Gündüzleri çocuklarımız izlesin diye çizgi filmler açarız. Onlar çizgi filmlerini izlerken anneler de rahatça ev işlerini yaparlar. Akşam olunca haberlerden sonra genelde ailece o gün hangi dizi varsa izlenir. İzlenen dizinin ahlakımıza ve milli değerlerimize ne kadar uyup uymadığı değil, nasıl bir macera, entrika, aldatma, ihanet, öldürme, vurdulu-kırdılı vs. olması dikkate alınır. Bu tarz dizi ve filmleri de izlerken aslında içimizde olan birçok şeyi kaybederiz. Çocuklarımız da çizgi film izlerken onlar da şekillenme devresinde olan karakterleri çizgi filmlerle şekillenmektedir. Çocuklar için olan çizgi filmlerdeki tehlikeleri başka bir yazıya havale ederek, bugünkü yazımızı ailece izlediğimiz haftalık dizilere ayıralım.
Sinemalar ilk önce şehrimize geldiğinde, hangi sokakta var ise edep ve dini bilinç sahibi insanlar o sokaktan geçmezmiş. Sinemaya iyi gözle bakılmazdı. Birçok kimse uzun yıllar evine televizyon almamıştır. Sonraki nesil ise evliliklerinde ilk aldıkları şeylerden olmazsa olmaz görüldü televizyon. Eskiden sinemalar ve evlere giren sinemanın şubesi olan televizyonların neden hoş görülmediğini, sinema ve filmlerin içerikleriyle alakalı olduğunu tahmin edersiniz. Şimdilerde ise televizyon olmayan ev yok gibidir. Herkesin izleyeceği dizisi vardır. Her akşam bir dizi belirlenmiştir. Dizilere ve filmlere bir şey öğrenmek gözüyle bakarsak, aslında bize hiçbir şey öğretmezler. İşin doğrusu zaman öldürmekten ve kendimizi oyaladığımızı sandığımız şeylerden öteye geçmediğini görürüz. Dizi ve film sektörünün amacı da zaten izleyenlere bir şey öğretmek değildir. Eğlendirmek niyetinde olduklarını çeşitli röportajlarında söylüyorlar. Masumane şekilde sadece eğlendirmek ve hoş vakit geçirtmek olduğunda hemfikirler. Sadece bu iki şey için olsa bu yazıyı zaman israfı noktasında devam ettirirdim. Fakat sinema ve dizi sektörü dedikleri kadar masum değildir.
Bunları biraz açıklayalım. Aslında bizleri eğlendirmek ve hoş vakit geçirtmek için ve tabi ki de bir yandan para kazanmak olduğunu masumane görebiliriz. İşin içyüzüne baktığımızda ya da dikkatli bir şekilde düşündüğümüzde şu sonuca varırız; bu sektör iki şey yapmaktadır. Birincisi daha fazla para kazanmak ve ikincisi ise ya izleyenleri bir fikre ve düşünceye yönlendirmek ya da bir şeyleri kalplerinden sökmek. Masumane görünen sektörün arkasında bunlar yatmaktadır. Biz ise dışarda karşılaştığımız insanlar için “kimseye güvenmeyeceksin” derken ekranlardan söylenenlere neden güveneyim diye sormak aklımıza gelmiyor. Dini değerlerimizden ne kadar uzaklaşırsak güven kaybı o kadar fazla olur. Dolayısıyla dışarda “kimseye güvenmeyeceksin” laflarının dolaşması dinden gittikçe uzaklaştığımızın göstergesidir. Kendisini görüp sohbet ettiğimiz ve belki de yıllarca tanıdığımız kimselere güvenmemeyi telkin ederken, sadece ekranlarda görünen ve bizim hiçbir şekilde tanımadığımız kişilerin yönettiği bir sektöre nasıl güvenebiliriz sorusu aklımıza gelmiyorsa, ekranların oyuncağı olduğumuzun göstergesidir.
İzlediğimiz dizi ve filmlerde iki tür insan tipi vardır. Ya çok iyi ya da çok kötü insan tipi. İyiler her zaman kazanır. Kötüler ise her zaman kaybeder. Bunun ortası yoktur. İyiler ise ne tür rezaleti yaparsa yapsın hoş görülür. Dizi ve filmlerde beklenmeyen bir karakter kötü bir şey yaptığında seyirci şaşırır. Bu durum gerçek hayatta kimsenin hayatına olduğu gibi yansımaz. Fakat yıllarca bütün dizi ve filmler bu şekilde olursa, zaten pasif durumdaki seyirci tepki vermediği için bir zaman sonra bu durumu kabullenir. Bu da kişiyi diğer insanları güvenilmez konumuna koymasına sebep olur. Gerçek diye sunulan haberler, seçme suçlar olduğu için ya da şöyle izah edersek, haberlerde verilen olaylar belki binde bir belki yüzde birdir. Yani haber değeri olacak ki sayılı dakikaların içine haber diye girsin ve seyirci kanalı seyretmekten vazgeçmesin. Başka kanalı değil de o kanalı seyretsin. Bir söz vardır, köpek adamı ısırırsa haber olmaz fakat adam köpeği ısırırsa haber olur. Bilmek gerekir ki böyle bir durum çok nadir olan olaylardandır.
Ailece izlenen filmlerdeki en büyük zarar ise ahlaksızlığa teşvik etmesi. “Aman canım ne var bunda? Gerçek değil ki! Dizide var diye hemen kişi eşini mi aldatacak?”. Doğru dizide var diye kimse eşini aldatmaz. Dizide hanımını dövüyor diye kimse hanımını dövmez. Fakat bu tür dizilerde, karakterler ve diziler değişse de değişmeyen şey konulardır. Yirmi yıl boyunca aldatma dizisi izleyen bir kişiye eşini aldatmak kolay gelir. Çünkü göre göre alışmıştır. Bundan yirmi yıl önce televizyonda kadın ve erkeğin seviştiğini gören çocuklar gözlerini kapatırlardı aileler ise kanalı değiştirirdi. Şimdi ise ne çocuklar gözlerini kapatıyor ne de aileler kanalı değiştiriyor. Kimse hanımıyla yatarken başkasının onu görmesini istemez. Kimse komşusunun rüzgârdan açılmış perdesinden içeriye bakmaz. Edepsizliktir çünkü. Kaldı ki herkes mahremini göstermemek noktasında dikkatli oluyor. Dizideki yatak sahnesini normalmiş gibi hem aile seyrediyor hem de çocuklarına seyrettiriyor. Görüyoruz değil mi? Nerden nereye gelmişiz. Aldatmanın olmadığı dizi sayısı beşi geçmez. Zinanın reklam edilmediği dizi ve film sayısı çok ama çok azdır. Atasözümüz vardır; bir kişiye kırk kere deli dersen deli olur diye. Yıllardır pasif şekilde izlediğimiz dizi ve filmler bizi değiştirdi. Zaten dizileri aktif şekilde izleme şansımız yok. Dizilerde izlediğimiz ahlaksızlıklar toplum içinde virüsün yayılması gibi yayıldı.
Zor bir soru soracağım. Bu soruya evet diyebiliyorsak dizi ve filmi izlemeye devam edelim; Rasûlüllâh (s.a.s.) bizim evimizde olsa o dizi ve filmi onunla beraber izleyebilir miydik?
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.