Çocuklar büyürken evde,okulda ve toplum içinde fark edilmek, önemsenmek ve anlaşıldıklarını hissetmek isterler.
Anlaşılmak, çocuğa güven, huzur, keyif, yaşama sevinci verir ve bu anlaşılma hali, doğrudan çocukta duygu, düşünce ve bedensel olarak “iyi olma hali” sağlar. Çocuğun hayata karşı olumlu duygular beslemesini sağlar. Ancak, küçümseyici ifadelerle kurulan iletişim süreci ve düşük beklentiler çocuğun iyi olma halini olanaksızlaştırır. Duygu, düşünce ve becerileriyle küçük görülen çocuklar zamanla önce kendilerinden sonra da çevrelerinden umutlarını kaybederler. Özgüvensiz ve mutsuz olurlar.
Bir de çocuklarını dev aynasında görenler vardır. Onlar çocuklarını öyle yüceltip, abartarak gerçeklik algılarını öyle zorlarlar ki çocuklarının yapamayacağı bir şeylerin olabileceğini akıllarının ucuna bile getirmek istemezler. “Yaparsın, mutlaka yaparsın, sen yapmayacaksın da kim yapacak?” sözleri ile çocuklarını çok büyük beklentiler içinde yetersizlik duygusuna iterler.
Her iki durumda da maalesef olan çocuğa olur. En iyisi, doğrusu ve doğalı çocuğu tanıma, anlama çabası içinde olup, onu doğru şekilde anlamak, tanımak ve “henüz” yapamadıkları için çocuğu zorlayarak umutsuzlukla yüz yüze bırakmamak. Çocuklar başarısızlık ile karşılaştıklarında onlara bunun hayatta olabileceğini, her başarısızlığının ilerideki başarıları için bir tecrübesi olduğunu anlatmalıyız. Çocuklar başaramayacak olsalar bile meraklarının peşinden gitmelerine, hayatı keşfetmelerine, kendilerini tanımalarına izin vermeliyiz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.