Savaş; insan eliyle oluşturulan ve ciddi yıkıcı sonuçları uzun yıllar boyunca devam eden bir kitlesel travmadır. Savaşların tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak günümüzde çoğu ülke sorunlarını savaş olmadan çözebilmektedir. Öte yandan azımsanmayacak kadar çok ülkede de iç ve dış savaşlar devam etmektedir. Dünyada herhangi bir ülkede gerçekleşen savaş öncelikle o ülkeyi de içeren bir alandan başlayıp komşulara yayılarak hiçbir coğrafi veya kültürel bağlantısı olmayan ülkeleri de kapsayan genişlikte olumsuz etkilere neden olmaktadır. Bu nedenle savaşlar sadece siyasi boyutta değil global bir halk sağlığı sorunu olarak da ele alınmalıdır.
Savaşlar oluşumuna bakıldığında çocuklar tarafından değil de erişkinler tarafından gerçekleştirildiği ve çocukların üzerinde olumsuz etkilere sahip olduğu için de bir açıdan “çocuk hakları ihlali veya çocuğun ihmali ve istismarı” kapsamında da değerlendirilebilir. Psikolojik açıdan savaştan büyük-küçük herkes olumsuz yönde etkilenirken; çocuklar hem büyüme-gelişme çağında oldukları, hem de sürekli ilgi ve gözetim ihtiyacı taşıdıkları ve kendilerini savunamayacak yaşta oldukları için erişkinlere göre daha çok ve farklı şekilde zarar görürler. Savaş ve çocuk aslında hiç biraraya gelmemesi ve birarada düşünülmemesi gereken iki kelimedir.
Savaş sırasında ebeveyn kaybı, ebeveynden ayrılık, yaralanma, sakat kalma, hastalık, sürekli kontrol altında tutulma, yoğun korku, savaş nedenli zorunlu göç, göç sürecindeki kayıplar ve şiddet, bu tüm olaylara tanıklık ve savaşın sonuna dair bilinmezlik ve yoğun anksiyete çocukların en sık deneyimledikleridir. Savaş sırasında gözetimsiz kaldıklarında zorunlu olarak mülteci kamplarına yerleştirilme, devlet yetimhanelerine geçirilme, güvenli olduğu düşünülen akrabalarına gönderilme gibi durumlar ise çocuğun temel bağlanma figüründen ayrılmasına ve mevcut güvensiz ortamda daha da kaygılı hissetmesine neden olur.
Doğal afetlere göre savaş ve terörizm gibi kitlesel şiddet yaşamış çocukların erişkin yaşta daha fazla topluma yönelik şiddet içeren davranışlar sergiledikleri, alkol-madde bağımlılıkları geliştirdikleri ve psikolojik sorunlar yaşadıkları görülmüştür.
Mevcut bilimsel gerçeklere bakıldığında şu an devam eden “tüm savaşların en kısa sürede sonlandırılması” ve aslında birincil koruma için tüm dünyadaki bireylerin “barış ortamını” sağlaması ve barışın koruması en çok üzerinde durulması gereken konudur. Tüm ülkeleri kapsayan birliklerin/meclislerin savaş olmadan çatışmaları engellemesi ve kaynaklar açısından uluslararasındaki farklılıkların azaltılması ve önceliğin sivil halk ve çocukların korunmasına verilmesi sağlanmalıdır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.