Beklemediğim bir anda gönlüme gelen misafirdin. Saatini ayrılığa kurmuş gelmiştin hayatıma. Aklıma düşüncesi pek de gelmeyen, yüreğimi merak içinde bırakıp gelişi ile gidişi bir olan misafir, sonbahar sevdasıydın sen. Gözlerinde unutulmuş bir hatıra gülüşlerinde tozlanmış isyankâr dizeler vardı. Bir insanın gönlüne girmeye uğraşırken, hemen çıkmaya hazır olacak gibiydin. Aslında, yüreğini avucunun içine koyup yalansız riyasız gelmiştin belki de. Değer verilmenin güzelliğini tatmamıştın. Gönlün kolay elde edilmediğini, elde edilenin de kolay affetmediğini bilmiyordun, kendinceydin. Senin misafirliğe geldiğin gönül tembihliyordu oysaki: Aşk bu, birkaç gün peşinden koşup karşılık vermeyince bırakmak değil. Ya da daha iyisini bulunca ona gitmek de değil. Vazgeçmesi zordur aşkın, uzun zaman alır sevgilinin kokusunun ta uzaklara gitmesi sesini unutmak… Mesela ezbere bilmektir sevgilinin yüz hatlarını, adım atışını kalp atışı saymaktır her adımda sana geldiğini bilerek. Öyle sırf bakmak için de değil, görmek içindir aşk. Biz böyle bildik aşkın tanımını. Bazıları incitmeden sevemezdi, kırardı, dökerdi, yangınlar bırakırdı arkalarında. Bazıları da tüm geçmişi unutturur kirpik uçlarından öperdi. Biz böyle sevdik, dedim ya sana namert gölgesi değmemiş bir aşk bıraktım onu al ve bence sen yine Nazım’ın dediği gibi yap :
Şehrime gel sevgili
Yarın çık gel
Bırak her şeyi bir bekleyenim var de gel
Gel ki bu şehir adımlarınla anlamlansın
Gel ki bu şehir nefretim olmaktan çıksın
Gel ki nefes alayım
Gel…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.