Bazen o kadar çok gündelik hayatın derinliklerine dalıyoruz ki, bir gün oksijenimizin tükenip yüzeye çıkamama ihtimalini unutuyoruz hep. Sabah oldu, öğlen oldu, akşam olacak hep koşturmaca döngüsü… Çoğunlukla öyle renksiz öylesine yavan bir durum. Soluduğumuz havadan, duyduğumuz bir kuşun sesinden, yediğimiz yemekten gördüğümüz yeni bir yerden, seyrettiğimiz yeni bir filmden tam olarak tadına vararak keyif alamıyoruz çoğu zaman. Bunu da tükettik, bu da bitti, sıradaki diyoruz hiç yılmadan. Oysa öyle olmamalı.
Kutsal bir keyif olmalı yemekler, acele etmeden, tadına vararak, araya hoş sohbetler katarak, bazen bir nağmeye kapılarak…
Hızla çevrilmemeli gazete sayfalarını, hemen ne olmuş, ne bitmiş yutup bitirilmemeli. Şöyle mis kokulu bir kahve hazırlanmalı önce, sonra gazeteyi katlayarak, kahvemizin kokusunu içimize çekerek, ara sıra camdan dışarı bir göz atarak, sonra yine okumaya devam ederek…
Başımız önde yürümemeli caddeden yukarı, yeni açılan mekanları keşfetmeli, el ele tutuşup sarılan iki sevgilide anılar hafif bir tebessümle tazelenmeli, bazen hiç tanımadığımız birini gülümseyerek selamlamalı…
Amaçsızca yürümeli şehrin kalabalık sokaklarında, sükunetle, bir yere yetişme kaygısı duymadan. İnsanların yüzlerine bakmalı. Her simanın anlattığı hikayenin tadına varmalı…
Bir sanat galerisine gitmek için fırsat yaratmalı. Bir resmin önünde dakikalarca dalıp gitmeli bazen bambaşka alemlere…
Bir kedi gibi güneşte gerinmeli ve an iliklerimize kadar ısınırken, hiçbir şey düşünmemenin ve hiçbir şeyi umursamamanın tadına varmalı.
Farkına vararak yaşamalı hayatı. İsteklerimiz hep aklımızda orada burada uçuşup duruyor ve artık onları yerçekimsiz ortamdan kurtarıp bir listeye sokma ve somutlaştırma zamanı gelmiştir bence.
Yepyeni zamanlar kapıda. Şuursuzca bir günden diğerine atlamamak gerek. Yüreğinizi cesaretinizi yepyeni hayallerle doldurun. Top sizde şimdi!
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.