Dünyanın en değerli 500 markasını belirleyen uluslararası marka değerlendirme kuruluşu “Brand Finance”ın yaptığı “Global 500 – 2018” çalışmasına göre en değerli markalar sıralamasında bu yıl da ilk üç sırayı dijital dünyanın devleri kaptı. Dünyanın en değerli 500 markası arasında birinci sırada 151 milyar dolarlık marka değeriyle rakiplerini geride bırakan ünlü E-Ticaret sitesi Amazon yer aldı. Marka değerini 2017 yılına göre %42 artıran Amazon’u, 146 milyar dolarlık marka değeri ile Apple ve 121 milyar dolarlık marka değeriyle Gogle takip etti.
Amazon, geçen yıl 106,4 milyar dolarlık bir marka değerine sahip ve bu değerle listenin üçüncü sırasında yer alırken bu yıl değerini 150 milyar 811 milyon dolara yükselterek listenin ilk sırasına yükselmeyi başardı. Yine geçen yılki sıralamada 107 milyar dolarlık marka değeriyle ikinci sırada yer alan Apple, bu yıl marka değerini %36,6 oranında artırarak 146,3 milyar dolar seviyesine çıkarmasına rağmen listenin ilk sırasına ulaşamayarak ikincilikteki yerini korudu ve 2017’nin şampiyonu Google ise bu yıl iki basamak gerileyerek üçüncü sırada yer aldı. Google iki sıra gerilemesine karşın bu yıl marka değerini 12 milyar dolar artırarak yaklaşık 121 milyar dolara yükseltmeyi başardı.
Global-500 listesinde bu yıl değerini en yüksek oranda artıran marka %161 oran ile Çinli içecek firması Wuliangye oldu. En yüksek oranda değer kaybına uğrayan marka ise %43 kayıpla Japon teknoloji devi Toshiba firması oldu.
Araştırma çarpıcı istatistikleri de göz önüne serdi. En değerli markalara sahip ülkeler sıralamasında ABD yine açık ara önde çıktı. Listede yer alan ABD’li şirketlerin toplam değeri hali hazırda 2,5 trilyon doları geçmiş durumda. Listenin toplam marka değerlerinin %44’ünü (190 şirket ile) ABD’li şirketler oluştururken, Çinli şirketler %15 (57 şirket ile), Japon şirketler ise %7’lik (35 şirket ile) bir orana sahip. Bu üç ülkenin listedeki toplam payı yaklaşık %66. En değerli markalar listesinde en yüksek paya sahip olan sektör %20 ile teknoloji sektörü, bankacılık %14, telekominikasyon %10, perakende ve otomobil sektörleri de %6 paya sahip. Öyle ki sıralamanın en altında yer alan markanın değeri 3,7 milyar doları bulurken, bu değere erişen hiçbir Türk markası olmadığı için Türk markaları sıralamada yer alamadı.
Araştırmanın sonuçlarına göre, ülkelerin refah düzeyleriyle yarattıkları marka değerlerinin doğru orantılı olduğunu söyleyebiliriz. Türk markalarının küresel rekabette bir adım öne geçebilmesi için artık sadece kaliteli ve ucuz ürün üretmenin yeterli olmadığı bilincine varması gerektiğini düşünüyorum. Algı yönetimi diye boğaz patlatan binlerce insana kulak verilmeli ve kaliteli üretim ile birlikte artık pazarlamanın hiç olmadığı kadar önemli olduğu gerçeğini anlamalıyız. Pazarlama artık sadece ürün dağtımının ve satışının ön planda olduğu bir bilim dalı olmaktan çıkmıştır. Bir fark yaratmak, katma değer elde etmek için yeni ürün çalışmaları ve inovasyona hız verilmeli, marka yaratmak ve marka değerini arttırmak içinse gerekli reklam, halkla ilişkiler ve toplumsal sorumluluk projelerinin ön plana alınması gerekiyor. Aynı kalitedeki bir pantolonu Amerikalı 50 dolara satarken Türk üreticisi 30 dolara satıyorsa, aradaki farkı kapatmanın tek yolu marka olmaktan geçiyor. Tüketici 20 dolar farkı kendisine sunulan ürün veya hizmetin artı kalitesine değil, kendisine yaşattığı güven ve itibar duygusuna ödemeye her zaman hazır. Bunun örneklerini çevremizde görebiliyoruz. Dolayısıyla ülkece refaha ulaşmak ve rekabet gücümüzü artırmak için markalaşmaya gereken önemi vermemiz gerekiyor.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.