Ortadoğu bir günün yani yirmi dört saatin dünyanın diğer yerleri ile kıyaslandığında çok daha uzun geçtiği bir yerdir. Olaylar o kadar hızlı değişir ve gelişmeler o kadar çabuk karmaşıklaşır ki bir gün haliyle çok uzun bir zaman dilimini ifade eder. Yakın tarih konusunda bilgisi olanlar da bu durumun farkındadırlar. Osmanlı’dan günümüze siyasi ve uluslararası gelişmeleri hatırlayabilenler hatta evinde akşam haberlerini izleyen herkes bu durumu kendisi de gözlemleyebilir. Ortadoğu’yu bu kadar hareketli yapan dinamikler üzerine kafa yormadan önce Ortadoğu ifadesinin ne anlama geldiğini biraz daha irdelemek yerinde olacaktır.
Ortadoğu, üzerinde uzlaşılan net bir coğrafya değildir. Ortadoğu kelimesi, ilk kez 1902’de Amerikalı ünlü deniz istihbaratçısı ve Amerikan Deniz Politikasının babası olarak bilinen Alfred Thayer Mahan’ın, National Review isimli dergide yayımlanan The Persian Gulf and International Relations başlıklı makalesinde yer aldı. Mahan bu makalesinde, Basra Körfezi’nin dünya ekonomisi ve deniz hâkimiyeti üzerindeki büyük rolü ve önemini anlatırken, Ortadoğu (Middle East) kelimesini Arap Yarımadası ve Hindistan arasındaki bölge için kullandı.
Alfred Thayer Mahan’dan sonra Angus Hamilton, 1909’da Londra’da yayınladığı Problems of the Middle East adındaki kitabı ile kavramı Avrupa kıtasına taşıdı. Aynı yıllarda Hindistan’da Kral Naibi olan Lord Curzon, ilk defa 1911’de Hindistan’a yakın yerleri ifade etmek için resmi konuşma ve belgelerde “Ortadoğu” kavramını kullanarak ona yarı resmi bir nitelik kazandırdı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra kavram resmiyet kazandı. Ortadoğu’nun mekânsal yayılımını, geçici de olsa, 38. kuzey enlemi ekseni üzerinde merkezlemek mümkündür. Bugün için ise Ortadoğu sadece Hindistan’a yakın olan yerler değil; genel olarak Arapların yoğun olarak yaşadığı Kuzey Afrika’dan Hindistan’a uzanan geniş bir alanda anlam kazanmaktadır.
Ortadoğu ifadesi aslında Avrupalılara göre karşılığı olan bir izah biçimidir. Londra, Paris, Berlin veya Batı Avrupa’nın herhangi bir şehrinde oturan kişiye göre Doğu izafi olarak parçalara ayrıldığında Ortadoğu sözcüğü bir anlam kazanır. Oysaki Pekin’de, Taşkent’te, Bağdat’ta veya Bakü’de oturan biri için aynı coğrafya Doğu’nun ortasında ya da Avrupalıların gördüğü yerde değildir. Sözünü ettiğim bir coğrafyaya neresinden bakıldığıdır. Kimilerine göre bakış açıları çok da önemli görülmeyebilir. Ancak nasıl baktığınız ve nasıl gördüğünüz bir süre sonra farkında olmadan kararlarınızı da etkiler.
Ortadoğu çekişmelerin ve kavgaların hiç dinmediği bir alandır. Çekişme ve kavgaların temelinde ise birden çok tetikleyici unsur vardır. Geçmişten günümüze ele alacak olursak bu coğrafya eski dünya olarak bilinen Asya, Avrupa ve Afrika’nın tam ortasında kalmaktadır. Haliyle bölgeye birçok yönden etki olmuştur. Siyasi olarak bakıldığında ilk olarak Afrika’dan gelen güçler bölgenin bir kısmında etkin olmuş, bunu Asya’dan gelen çok daha büyük güçler izlemiş ve güç silsilesinin devamını da XIX. yüzyıldan itibaren Avrupa devralmıştır. Afrika ve Asya merkezli güçler bölgeye yurt gözüyle bakarken, Avrupalı güçler ise ticari faaliyet sahası olarak bakmıştır. Büyük güçler arasındaki denge ve dengesizlikler ise bölgede günümüze kadar devam eden kargaşa ortamını miras bırakmıştır.
Büyük güçleri bölgeye çeken unsurların belli başlıları ise dinler ve mezhepler arası çekişme, siyasi ve askeri yayılmacılık, ticaret, stratejik önem, petrol ve diğer yeraltı kaynakları, eski dünyanın önemli kültür merkezlerinin arasında kalması, tarihi kadar insanlarının da eski olması, demografik yapı ve etnik dağılımdır. İfade ettiklerime başka dayanak noktalarını da eklemek mümkündür. Tüm bunlar ve benim uzatmamak için yazmadıklarım bugün bölgeyi her yönden etkilemektedir. Ancak günümüzde insanların en çok dikkatini çeken bölgenin stratejik önemi ve zengin yeraltı kaynaklarıdır. Kavga ve gürültü bu noktada kopuyor gibi gözükse de diğer çekişme noktalarını da göz ardı etmemek gerekir. Haliyle dışarıdan bu kadar çok müdahalenin olduğu, üzerinde bu kadar çok hesabın yapıldığı ve geçmişi de kavgaları da bu kadar eski olan bir coğrafyada bir gün hem çok uzundur hem de karmaşıktır.
Yukarıda sayılanlar yanında etki ve yönlendirmelere açık oluşu da kimilerinin gözünde bölgenin bir bataklık gibi yorumlanmasına neden olmaktadır. Meydana gelen bir olay hem kendi bakış açınıza göre farklılaşabilir hem de birbirine benzemeyen başka başka farklı yorumlara sebebiyet verebilir. İster meselelerin çıkışı olsun ister meselelerin gelişimi isterse de sonuçları olsun hepsi de birden çok faktörün etkisi altındadır. Bu yüzden de Ortadoğu karmaşık ve sorunlu bir bölge gibi gözükür. Bölgeyi anlamanın akla yatan yolu ise Ortadoğulu olmadan Ortadoğu’yu anlamaya çalışmaktır.
Yazının başlığına geri dönecek olursak Ortadoğu’da iki kere iki bazen üç, bazen beş, bazen bambaşka bir şey olur da dört olması çok nadir görülür. Nadir görüldüğü zamanlar ise bölgenin dışarıdan müdahale edilmediği ve kendi haline kaldığı zamanlardır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.