Geçtiğimiz günlerde Cenevre’de Birleşmiş Milletlerin beş daimi üyesiyle (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) Almanya’nın katıldığı ve 5+1 olarak tarif edilen ülkelerle İran arasında İran’ın nükleer çalışmalarının geleceğinin tartışıldığı görüşmeler oldu. Üç turda devam eden bu görüşmelerden çok önemli sonuçlar ortaya çıktı ve bir anlaşmaya varıldı. Görüşmelerden çıkan sonuçlardan biri uzun süredir devam eden gerilimden sonra ABD ve İran’ın ilk defa masada oturmalarıydı. Bu tablo İran’ın uzun süredir devam eden gergin dış politikalarında bir rahatlama meydana getirdi. Tablonun ortaya çıkmasında ABD Başkanı Obama ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin önemli katkısı oldu. Hasan Ruhani, Haziran 2013’te girdiği seçimlerden büyük bir galibiyetle çıkmıştı ve rakibi Said Celili’yi yarış dışı bırakmıştı. Hasan Ruhani bu seçimle aslında sadece cumhurbaşkanı olmayı elde etmedi. Elde ettiği başarı İran’ın gergin dış politikasında makas değişikliğine yol açtı. Seçimlerden sonra da İran dışarıya karşı daha ılımlı mesajlar vermeye başladı. O yüzden de anlaşmanın arkasındaki en önemli etken aslında Hasan Ruhani ve savunduğu yeni İran dış politikasıydı. ABD başkanı Obama bu fırsatı kaçırmadı ve anlaşmanın ortaya çıkışı bu atmosfer içinde gerçekleşti. Hatta Obama’nın Hasan Ruhani’yi bir fırsat olarak görüşü, onu telefonla araması (Eylül 2013) ve iki ülkenin 34 yıl sonra temas kurması ile ilk belirtilerini göstermişti.
Peki 24 Kasım 2013’de varılan bu anlaşma ile ne oldu? İlk olarak İran uzun süren yalnızlık politikasından ve boynunu sıkan uluslararası yaptırımlardan biraz olsun rahatlama imkânı bulmuş oldu. Hasan Ruhani seçimler sırasında vermiş olduğu sözleri gerçekleştirmeye çalışan bir lider rolünü kazandı. Bu sayede kendisine karşı ileride eleştiriler olduğunda İran ülke olarak üzerine düşeni yaptı deme fırsatını yakaladı. İran’ın yürüttüğü nükleer politikalar ile ilgili ilk defa büyük güçlerin de içinde olduğu bir anlaşmaya varılmış oldu. Nükleer programla ilgili en önemli sonuç ise nükleer çalışmaların yürütülmesinin yavaşlatılması ve daha fazla denetime açık hale getirilmesiyle büyük güçler de bir rahatlama elde ettiler. Bunun karşılığında ise İran kendisine karşı olan yatırımların hafifletilmesini sağladı. Anlaşma metninde ayrıntılı olarak İran’ın nükleer faaliyetleri ve denetimin nerelerde ve ne şekilde olacağı belirginleşti.
İran artık bu anlaşma ile uluslararası sisteme biraz daha fazla uyumlu hale gelme fırsatını yakaladı. Çok geçmeden de ABD aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkelerin İran’a olan yaptırım muafiyeti süresini uzattı. Bu Cenevre’de varılan anlaşmanın ilk meyvesi olarak kabul edildi. Uzun soluklu düşünüldüğünde bu anlaşma ile ilgili bazı tereddütler zihinlere geliyor. Cenevre anlaşması içerdiği bu başarılarına rağmen uzun süre devam ettirilebilir mi? Anlaşmanın bölgeye etkileri nasıl olur? İran’ın iç siyaseti bundan nasıl etkilenir? İran’ın nükleer faaliyetleri uzun dönemde nasıl şekillenecek?
Açıkçası varılan anlaşma 6 aylık bir dönemi kapsıyor ve sonrasındaki durum, geçen süredeki gelişmelere göre şekillenecek. O yüzden anlaşma çok kırılgan bir zemin üzerinde duruyor. Taraflardan herhangi biri tarafından atılacak yanlış bir adım tüm ilerlemeleri heba edebilir. Ayrıca anlaşma tüm taraflar açısından bir rahatlama sağlamış durumda ama içerideki hesaplar görüldükten sonra anlaşmaya aynı derecede bir ihtiyacın olup olmayacağı da merak konusu. Amerika’nın iç siyasetindeki sorunlar, ekonomik daralma, Arap Baharı’nın getirdiği yükler ve Suriye üzerinden Rusya’ya kadar giden bir gerilim ile son dinleme krizinden sonra Amerika’nın sorunlarından bazılarını dondurması oldukça akılcı olacaktır. İran açısından en önemli fayda ise uluslararası siyasete daha fazla dahil olabilme imkanı olacaktır. Anlaşmanın kırılgan noktalarından bir diğeri de bölgeye etkileridir. İlk başta İsrail’in bundan sonra atacak olduğu adımlar daha fazla dikkat çekici olacaktır. Ayrıca Irak’taki denklem ve Türkiye’nin meseleyi ele alışı da İran’ın vardığı bu anlaşmanın sürekliliği konusunda önemli bir etkiye sahiptir. Aynı şekilde varılan anlaşma Suriye konusunda da yumuşak bir geçişe önemli ölçüde kapı aralasa da anlaşmanın kırılgan maddeleri Suriye gibi hassas konulardan her zaman için etkilenme potansiyeline sahiptir. İran’da kamuoyu şu anda gelişmelere sıcak bakmakla birlikte geçen sarsıntı dönemleriyle birlikte kamuoyunun tutumunun sarsıntıları ne kadar göğüsleyebileceği ve Hasan Ruhani’ye olan desteğinin ne kadar devam edeceği de gelişmeleri etkileyen başka unsurlardandır. Bunun yanında İran halkının da nükleer enerjiyi bir hak olarak gördüğü ve bu konuda hakkının engellenmesine mani olacağı kesin bir durumdur. Uzun zamandır devam eden kampanyaların halk üzerinde ciddi etkileri olmuştur. O yüzden İran’da ne devlet ne de halk nükleer dosyasını asla rafa kaldırmayacaktır. Bu da aradaki güven ortamının tesisi konusunda son derece önemli zorluklara gebe olunduğunu göstermektedir.
Genel itibariyle denilebilir ki masadaki anlaşma imzalanmış olsa da şu an için hala masadadır. Sahibi yoktur. Dışarıdan müdahale ve provokasyonlara gebedir. İsrail gibi bölge ve dünya üzerindeki önemli ülkeler tarafından destek görmemiştir. Suudi Arabistan gibi ülkelerin kronik İran karşıtlığı karşısında zarar görme ihtimali vardır. Ayrıca dünya piyasasına girecek hatırı sayılır İran ekonomisi ve petrollerinin destekçileri olduğu kadar köstekçileri de olacaktır. Ayrıca her iki taraf da daha fazla karşı taraftan ödün koparmak için uğraşacak bu da işleri her zaman risk altında tutacaktır. O yüzden ilk açan güneş ile baharın geldiğini söylemek biraz erken olur. O yüzden biraz daha beklemek gerekiyor. Ama bölgenin genel huzuru açısından sorunları çözümsüz bırakmak da yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.