Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan tablo Mısır’da son derece hareketli bir sürecin yaşanmasına neden oldu. Hüsnü Mübarek’in uzun süren yönetiminden sonra Müslüman Kardeşler’in desteklediği Özgürlük ve Adalet Partisi’nin ön plan çıkması ve Tunus’ta başlayan sürecin etkisi ile birlikte iktidarı ele geçirmesi, bir kırılmanın yaşanmasını sağladı. Mübarek’in uzun süren yönetimden sonra Tahrir Meydanı’nın desteğini alan kitleler, seçimlerde Muhammed Mursi’nin ülkenin başına geçmesine ön ayak oldu. Ancak gerek Müslüman Kardeşler’in kendi hataları gerekse de Müslüman Kardeşler’e mesafeli olan kitlelerin bu değişimden rahatsız olması nedeniyle, Abdülfettah El Sisi rahatsız olan kitlelerin endişelerini eski anlayışın süzgecinden geçirerek yönetimi ele geçirdi. Böylece doğru veya yanlış Mısır’da seçimle iş başına gelmiş ilk isim de hapse gönderilmiş oldu. İşte bundan sonraki süreç daha da hareketli ve kritik bir hal aldı.
İlerleyen süreçte Mısır’da ilk önce darbeye karşı protesto gösterileri başladı. Üstelik bu gösteriler oldukça kalabalık gruplarla birlikte yapıldı. Ancak kalabalıklar darbeyi yapan yönetim tarafından tehdit olarak algılandı ve bu yüzden sert tedbirler alındı. Mursi’nin devrilmesinden sonra askeri yönetimi ilk kutlayan ülke ise Suudi Arabistan oldu. Suudi Arabistan’ı körfez ülkeleri ve ardından Avrupa ve Amerika’dan biraz da orta yollu kabullenişler takip etti. Netice itibariyle dışarıdan verilen destekler içerideki yönetimi güçlendirdi ve Müslüman Kardeşler’in üzerine daha fazla gitmesine neden oldu. Ardından göstericiler şiddet kullanılarak dağıtılmaya çalışıldı. Gösteriler de olabildiğince kısıtlandı. Müslüman Kardeşler çıkartılan kanunlarla yasaklı hale getirildi. Yönetim kendini yeterince güçlü hale getirince de Eylül 2013’te İhvan (Müslüman Kardeşler) sivil toplum kuruluşu statüsünden tamamen çıkartıldı ve her türlü faaliyeti yasaklandı. 2013’ün sonu ve 2014’ün başından itibaren yönetim mevcut durumun belirsiz halinin devam edemeyeceği gerçeği ile Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine karar verdi. Ancak gelinen son aşamada Cumhurbaşkanlığı seçiminin öne alınması gündeme getirildi. Geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur yaptığı açıklamayla yönetimin gücünün muhafazası konusunda kararlılığını göstermiş oldu. Ne var ki askeri yönetimin iktidarı ele geçirdiği andan bu yana Mısır’da akan kan durmadı ve çatışmalar da bitmedi.
Şunu açıkça belirtmek gerekir ki Mısır’ın geleceğini kesinlikle Mısırlılar belirlemelidir. 19. yüzyılın popüler ifadesi ile söylemek gerekirse “Mısır Mısırlılarındır." Ancak ister Mısır ister Suriye isterse de İran, Yunanistan, Ukrayna, Rusya gibi diğer devletler olsun hepsi de aynı coğrafyada yer alan komşulardır. O yüzden bu ülkelerde olan bitenler çevresine de bir şekilde sirayet eder. Elbette ki yan yana oturuyorsunuz diye nasıl komşularınızın özel hayatına müdahale hakkınız yoksa benzer bir mantıkla herhangi bir ülkenin de diğer bir ülkenin iç işlerinde yeri ve söz söyleme hakkı yoktur. Ancak insanlık, güvenlik, terör gibi konular sizi ve içinde yaşadığınız dünyayı tehdit etmeye başlıyorsa o zaman kendi menfaatleriniz doğrultusunda hareket etmeniz de gayet normaldir. İçinde yaşadığınız coğrafya huzurlu ise siz de huzurlu ve güvenli olursunuz. Eğer coğrafyanız savaş ve çatışma içinde ise ister istemez siz de o kargaşanın içine sürüklenirsiniz. Çölün ortasına 3-4 tane ağaç dikmekle koca bir çölü yağmur ormanı haline getirmezsiniz. O yüzden kendi içinize kapanmanız sorunlardan kurtulmanızı sağlamaz. Bugünün meselelerini de bölgemiz açısından benzer bir mantıkla yorumlayabilirsiniz.
Bölgeyi huzur ve güvenlik açısında bir bütün olarak ele almak gerekir. Ne var ki içinde olduğumuz bölge sorunlu ve kavgalıdır. Washington’dan, Paris’ten Berlin’den ya da Londra’dan baktığınızda sorunlar yumağı belirgin bir şekilde görünmektedir. Adriyatik’in doğusu ve batısı arasındaki uçurum ancak Adriyatik’in doğusundaki ülkelerin kendi aralarındaki sorunları halletmesi ile çözülebilir. Diyebilirsiniz ki ne yaparsanız yapın bu coğrafyaya barış gelmez. Evet bugün için bu söz geçerlidir. Ancak Avrupa’nın yakın tarihine bakarsanız bu sözlerin tarihte Avrupa için de söylendiğini görürsünüz. Elbette bu bölgede değişik milletler, dinler, mezhepler ve kültürler vardır. Ancak en son yapılacak işi en başta yaparak değil aşama aşama adımlar atarak bölgenin sorunlarını çözüme kavuşturabilirsiniz. Mısır’daki karışıklık ile Ukrayna’daki karışıklık arasında bugün belirgin olarak görünmeyen benzerlikler vardır. İşte sorunların benzerliği karşısında farkındalık ve uyanıklık herkes tarafından görünür hale gelir ve bu durum fark edilirse, sorunların çözümü noktasında da büyük mesafeler kat edilmiş olunur. Kendi ülkesinde huzur içinde oturmak isteyen bir toplum başka ülkelerdeki sorunlara gözlerini kapayamaz, kulaklarını tıkayamaz. Bu bölge doğal olmayan yollarla çizilmiş sınırlara sahiptir. Dolayısıyla binlerce yıl beraber yaşayan toplumların hepsinin huzuru ile hem bölgenin sorunları çözüme kavuşabilir hem de Adriyatik’in ötesi ile arasındaki mesafe kısalmış olur. Çözüm parçalarda değil bütündedir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.