Sıcak gündem hepimizi etkisi altına aldı gidiyor. İçerde cumhurbaşkanlığı seçimi, iktidar muhalefet atışmaları; dışarda ise Ukrayna’daki ayrılıkçılar ve düşürülen Malezya uçağı, Libya’daki bölünme riski, Suriye’deki kronik çatışmalar, Irak’ta bölgeyi tehdit eden Işid meselesi derken şimdi de İsrail-Filistin gerginliği gündemimize geldi oturdu. Meselelerle ilgili öğrendiğimiz bilgiler genellikle televizyon kanalları veya gazeteler aracılığı ile oluyor. Buna interneti kullanarak haber alma imkânları da dâhil edebilir. Gündemi belirleyen kanallar veya medya patronları olduğu için bir meseleyi etraflıca kavrayamadan ve irdelemeden yeni meselelere atlıyoruz. Neticede ya kendimize kızıyoruz ya da bu işlerden sorumlu tuttuğumuz ve fark ettirmeden bizi yönlendirdiğini düşündüğümüz soyut kişilere takılıp kalıyoruz. Ne var ki meseleler arasındaki bağları ve uzun vadeli sonuçları üzerinde pek durmuyoruz. Herkes günlük telaşlarında, işinde gücünde olduğundan ve çoğu zaman olan biten gelişmeler karanlıkta kaldığından meselelerin çok da üstüne düşmüyoruz. Bu hafta tüm bu olan biten gelişmeleri toplayarak ortaya çıkan sonuçlar üzerine biraz kafa yoralım istiyorum.
Suriye ve Irak’ta karşımıza çıkan Işid, Ukrayna’daki ayrılıkçılar ve Kırım’ın Rusya’ya bağlanması, şimdi de İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı operasyon ve ortaya çıkan sivil can kayıpları üzerinde düşünmemiz için yeterince uygun örnekler. Her üç örnekte de şu an itibariyle gemisini yüzdüren ve avantajlı gözükenler elinde silah olanlardır. Silah kullanan, yeri geldiğinde öldürebilen veya bu riski göze alan hatta kronik saldırgan olanlar istediklerini elde edebiliyor. En azından kısa süreli bakıldığında böyle görülüyor. Ancak silah kullanmak ne doğru bir davranıştır ne de istikrar getirecek bir avantajdır. Sadece daha fazla kanın dökülmesi için bir fitil görevi görecek yakıcı faktördür. Yazının başlığını oluşturan geleceğimiz tehdit altında sözünü de işte bu düşünceden yola çıkarak attım. Uluslararası alanda hukuk yerine silahla çözüm aranmaya başladıysa hem bölge hem de dünya ülkelerinin hatta bu çatışmalardan uzakta olan milletlerin bile enine boyuna düşünmesi gerekir. Çünkü yarınlar tehdit altındadır. Hukuk ve demokrasi sadece güçlüden yana işletilirse, hukuk yerine silahlar, diyalog yerine kavga ve çatışma yeğlenirse ve daha da kötüsü dünyada bu şekilde kabullenişler ortaya çıkarırsa sonuç sadece ama sadece felaket olur. Geçmişte insanlığın yaşadığı büyük savaşların ardında yatan tam da buydu. Açgözlülük ve bu aç gözlülüğe kılıf olacak söylemlerle insanların dışlanması ve silahla çözüm arayışları insanlara çok büyük acılar yaşattı.
Bugün yaşanan bu hadiselerin tüm dünya milletlerini teskin edecek bir şekilde çözülmesi ve silah kullananların yerine hoşgörü ve diyalogdan yana olanların kazanması için sadece oturup konuşmak gerek. Ama güçlüden yana tavır koyarak ve onu haklı çıkarmak için değil. Eğer bunu yapamazsak tüm dünya milletlerinin geleceği tehdit altındadır. Sorunu çözmesi gerekenler sadece İsrail ve Filistin tarafları değildir. Tek başına Amerika, Rusya, Avrupa ve İslam ülkeleri de değildir. Çözüm tüm dünyanın bu hukuksuzluklara karşı ortak bir tanımlama getirip ortak bir şekilde üzerine gitmesidir. Yoksa birbirini suçlayıcı ifadelerin ne sonu gelir ne de bu hukuksuzluğun önü alınır. Maalesef içinde yaşadığımız dünyada hukuku, demokrasiyi, insan haklarını ön plana almış güçlü bir ülke yok. Büyük devletlerin hepsi de kendi menfaatlerinden yana tavırlar almakla meşguller. Bu yüzden çatışmaların son bulacağına dair insanlarda bir umut da yok. Üstelik sorunları çözmesi beklenen güçler bu hukuksuzluğun içine de bulaşmış durumdalar. Hal böyle olunca dünya milletlerinin geleceklerinin tehdit altına olması da kaçınılmaz. Herkes kendi meselesini kendi yöntemleri ile çözmeye çalışıyor. Kendi meselesine kendince bir tanım koyuyor ve gücüne göre ve menfaatler ağı içinde meselesine taraftar toplamaya çalışıyor.
İsrail-Filistin ya da özele indirildiğinde İsrail Hükümeti-Hamas çatışmasının yarattığı kaos da yukarıda anlattığım şekilde dünyanın hızla hukuksuzluğa ve şiddete doğru yuvarlanmasında itici bir rol oynamaktadır. Buna Rusya’nın hem Kafkaslarda hem de Ukrayna’da elde ettiği avantajları da ekleyebiliriz. Silah kullananlar galip gözüktüğü sürece dünyada barışın tesis edilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde Sıcak Topraklar’da da elinde silahla dolaşanlar, kafasına göre insan hayatına kastedenler oldukça buralarda da öfke ve nefret birikmesinden başka elde edilecek bir şey yoktur. Dünyanın önde gelen Amerika, Rusya, İngiltere ve Almanya gibi devletlerinin ve bir kurum olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin hatta bölge ülkelerinin yapması gereken, sorunlarını silahla çözmeye kalkanlara karşı ortak bir tavır almasıdır. Yoksa girdap geçmişte olduğu gibi herkesi kendi içine çekip büyük felaketlerin yaşanmasına doğru gitmektedir. Bunun yanında yapılması gerekenlerden biri de dünya ülkelerinin bir araya gelip terör kavramı üzerinde bir uzlaşıya varmasıdır. Her ülkeye göre değişen bir terör tanımlaması olduğu müddetçe herkes kendi bahçesini kendi terör kavramı ile temizlemeye çalışacaktır. Böyle durumlarda da tüm dünyanın gözü önünde cereyan ettiği üzere Filistin’de yaşandığı gibi insanlık adına utanılacak görüntülerle karşı karşıya kalınması da kaçınılmaz olacaktır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.