1965 yılında ortalama bir Türk ailesinde dünyaya geldim.
Türklük ve Atatürkçülük, Cumhuriyet coşkusu ailemden bana geçti.
Evimiz Ramazan ayında oruç tutulan, Cuma ve Teravih namazlarına büyüklerle gidilen, kandillerde Kur'an dinlenen bir evdi. Allah'a, Rasûlullah'a inanmak ve Kitabımızın Türkçe mealini okumak, tüm aile fertlerinin rutin olarak yaptığı bir şeydi.
Dedem Hafız Hidayet Efendi'yi hatırlayanlar Ramazan ayı boyunca Teravih Namazı sonrası okuduğu ilahileri anlatırlar. Diğer dedelerim Molla Mehmet ve Molla Osman, Çine ve köylerinde çalışkan, mütedeyyin insanlar olarak tanınırlarmış.
Ben ise oğlum ve kızıma dini eğitim verme konusunda yetersiz olduğumu hissediyorum. Bu eğitim için dışarıdan yardım almamız şart. Şart olmasına şart, lakin mesele bu eğitimi kimden ve nasıl alacaklar?
"Niçin bunları yazıyorsun?" derseniz, yatılı okul yıllarımda bir arkadaşımdan dinlediğim bir anekdotu paylaşmak isterim. Tarsus Koleji'nin Amerikalı müdürü hafta sonu okulda kalan 3-4 öğrenciyi yanına alır ve yemekhaneye götürür. Eski bir tenekeye yarıya kadar su doldurur ve kapağını sıkıca kapatır. Sonra tenekeyi yanan ocağın üzerine koyar. Tabi bir süre sonra teneke parçalanır.
Müdür öğrencileri bu kez kalorifer dairesine götürüp orada tenekeden misli misli büyük kalorifer kazanını gösterip sorar, "Peki bu niye patlamıyor?"
Sonra kalorifer kazanının yan tarafındaki küçücük bir kapağı gösterir. "Buna emniyet sübabı derler. Buharın fazlası buradan tahliye olduğu için patlamıyor" der.
Ve sonra yıllardır hiç unutmadığım dersi verir. "İşte din de insan ve toplum için bir emniyet sübabıdır. Dininizi iyi öğrenin. Dine inanmak, insanoğlu için bir güvenlik aracıdır. Kişi ancak Allah inancıyla iyi ve kötüyü ayırt eder. İçimizde doğabilecek patlamalardan, kalben inanarak kurtulabiliriz" der.
Benzer bir yorumu psikiyatri uzmanı bir dostum anlatmıştı. Gerçekten yürekten iman eden insanlarda nevrotik bozukluklar görece daha az rastlanırmış. Tabi inanıyormuş gibi yapanlar bu tarifin dışında.
İki gündür düşünüyorum. Özgecan kıza kıyan cani, acaba nasıl bir aile ortamında yetişti? Din eğitimi aldı mı? Aldıysa ona günahı ve günahların kefaretini kim anlattı? Aslında tüm sülalesini incelemek lazım. Çünkü bir numaralı suç ortağı babası. Cennet, cehennem ve vicdan, bu aileye ne ifade ediyor ki? Annesi ne hissediyor, çok merak ediyorum. Ya o masum kızları, ömür boyu babalarını nasıl anımsayacaklar büyürken?
Ne yazık ki "tecavüze uğrayan dişi mutlaka kuyruk sallamıştır" zihniyetli adamların bolca bulunduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.
Tabi tecavüz sapıklığı ülke ya da din ayırt etmeden her yerde rastlanabilen bir psikopatoloji.
Ama ben aile ve okul ortamında dini eğitim almış bireylerde bir "emniyet sübabı" oluştuğuna ve dinen cezalandırılması eylemlerden önce bir motor freni oluştuğuna inanıyorum.
Allah acılı anne babaya sabır versin ve düşmanımın evladını dahi bu sapkınlıklardan ırak tutsun.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.