Ağrı dindirmek tanrı sanatıdır. Başlıkta Hipokrat’ın bu sözünü kullandım. İlk çağlardan beri sağaltıcılar insanların sağlık sorunlarına çözüm bulmak için her yolu denemişler...Başarı öyküleri efsanelere konu olmuş. Örneğin; istanbul Tıp 1915-16 döneminde hiç mezun verememiş. Çanakkale ye gönüllü giden tıp öğrencilerinden geri dönen olmamış. 14 - Mart-1919 da işgal kuvvetlerine karşı ilk gösteriler tıp bayramı adı altında düzenlenmiş.
Ama devir değişti. Bu hekimlik mesleğini hekim den gayri herkes yapar oldu. Ağrı dindirme işi eczane kalfasına, aile planlaması yüksek bürokrasi ye, fizik tedavi hacamatçılara, akıl ve ahlak yobazlara, bilim ve tıbbi teknoloji çok uluslu şirketlere terkedildi.
Toplumsal olaylarda sağlık hizmeti sunan hekimler yargılanıyor. Pek çok meslektaşın umurunda değil. İntihalle Doçent, Profesör olan insanlar yönetici oldular , hekimler yine tepki siz.
Yaşam hakkını savunmak bir hekimin doğal duruşudur, ama sokakta öldürülen çocuklara da sahip çıkamadık.
Doğal olarak bu boşluk başka başka parazitler tarafından dolduruldu. Bu mesleğin kutsallığı sermaye ye kurban edildi. İtibarı bilinçli olarak erozyona uğratıldı.
Mussolini'nin İtalya’sındaki gibi, yurdun her köşesinde mantar gibi tıp fakülteleri açıldı ve yeterliliği şüpheli hekimler mezun edildi.
En zor ve meşakkatli eğitimle yetişen hekimler yer yer dövüldü, sövüldü, vuruldu ve öldürüldü. Yoğun nöbet ve iş yükü ile depresyonda yaşayıp depresyon tedavi etmeye çalıştılar.
Geldiğimiz nokta şu; bizim öğrenciliğimizde tıp öğrencileri parmakla gösterilirken, bugün ben kendi evlatları mı doktor olmaya ikna edemez haldeyim.
Tıp bayramı için bu yazıyı Sn Çağlayan Üçpınar’ın Facebook’taki enfes makalesinden yer yer alıntıladım.
Gönlüm 1915 te cepheye giden kahraman tıbbiye öğrencilerinin ruhunun geri dönüp bizleri bu toplum ve bu kutsal meslek için elini taşın altına koymaktan çekinmeyen bireylere dönüştürme sinden yana...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.