Bugün büyük konuşalım. Bugün ekim ayının ilk pazartesi günü; Dünya Mimarlık Günü. Biz mimarlar bugün ve ‘mimarlık haftası’ olarak kutladığımız bu hafta, her zamankinden daha fazla bir araya gelir ve dünyayı kurtarma adımları atarız. Aramızdan bazılarımız da çıkar der ki “mimarlığı çok tanrısallaştırıyoruz asıl sorunumuz bu”. Ne yaparsınız, bizim de tatlı sert atışmalarımız bunlardır. Oysa herkes kendi mesleğini dünyayı kurtarmanın bir aracı olarak görebilse, bu yüceltmenin sağlayacağı sorumluluk, özen ve özveriyle dünyayı daha yaşanabilir bir yer kılacağımıza şüphe yok.
*
Ancak içinde bulunduğumuz ekonomik şartlar, insanı mesleğini -dünyayı kurtarmanın bir aracı- olarak değil de -hayatta kalabilmenin bir aracı- olarak görmeye zorlayınca diplomalarla birlikte ruhları da sattırabiliyor maalesef. Bu noktada merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “…enflasyon sadece pahalılık olayı değildir ahlakı bozar.” Tespitini altın yıldızlarla eklemek istiyorum.
*
O zaman önce ekonomik problemleri çözmek gerektiğini söyleyebiliriz. Peki mimarlık buna nasıl katkı sunabilir? Elbette tüm parametreler masaya yatırılmalı ancak ekonomik refah seviyesine ulaşmış ülkelere baktığımızda hepsinin ortak noktasında ne görürüz? Dengeli kentleşme ve yerleşme. Bu ülkelerde, hiçbir kentin tek başına tüm ülkenin ekonomik kalkınmasında %50 üzerinde pay sahibi olduğunu, bağıl olarak ülke nüfusunun %20’sinin sadece bir kentte yaşadığını göremezsiniz. Üretim ve tüketim mekanlarının dengeli dağılımı ile, nüfusun ve istihdamın sağlıklı yayılımını sağlamak bir ülkenin kalkınmasındaki en önemli girdilerdendir.
*
Buradan şuna geçeceğim; beklenen büyük İstanbul depremi. Bu ekonomik tabloda İstanbul yıkılırsa ne olur? Sadece ticari değil sosyal ve kültürel üretim mekanlarının ve üretim gücünün kaybını konuştuğumuzda, İstanbul’un değil tüm ülkenin yıkımını barındıran büyük bir kıyamet senaryosunu konuşuyor oluruz. Yaşadığımız acı deneyimlerden sonra deprem ve mimarlık ilişkisini anlatmama gerek yok zannediyorum. Sağlıklı ve dayanıklı yapı yapma bilgisinden yani mimarlıktan yeteri kadar faydalanabilseydik binlerce dünya kurtulmuş olmayacak mıydı?
*
Belki de en çok kaygılanmamız gereken dünya sorunu, gittikçe şiddetlenen iklim krizi. Bilimsel çalışmalar, nihai enerji tüketimleri incelendiğinde küresel ısınmayı etkileyen tüm sera gazı salınımının %35’inin yapı sektöründen kaynaklandığını ortaya koyuyor. Bu boyutuyla mimarlık camiası, sürdürülebilir yapı malzemeleri ve yapım tekniklerinin geliştirilmesinde öncü bir pozisyon üstleniyor. Basit ve pasif bir örnek; bugün evlerinizdeki pencerelerin boyutları ve konumları doğal havalandırmada ve aydınlatmada son derece önemli. Yani bir diğer deyişle ısıtma/soğutma/aydınlatma/havalandırma amacıyla kullandığınız tüm elektriğin miktarı mimarın kalemine bağlı.
*
Hareketliliğin muazzam derecede arttığı küresel çağda toplumları en çok etkileyen konulardan biri de şüphesiz ki -göç-. Benim de üzerine doktora tezi yazmakta olduğum göç olgusu, sandığınızdan daha fazla mimarlıkla ilişkileniyor. Nitekim biliyorsunuz, günümüz siyasetinin odağında olan ve ona yön veren bu göç sorununu yıllarca tartışan siyasilerin sundukları çözüm de; Suriye’nin sınırında 300 bine yakın kalıcı konut oldu. Öte yandan göç ile ilgili gettolaşma, sosyal sorunlar, ahlaki çöküntü ve güvenlik zafiyeti gibi temel sorunların da, göç edenlerin belirli yerleşim alanlarında yoğunlaşmaları olduğunu söylemek zor değil. Zaten göç olgusunu ‘sorun’ olmaktan çıkarabilmiş ülkelerin göç politikalarını incelediğimizde de göç edenlerin yerleştirilmesi ile ilgili iskan kararlarına büyük önem verildiğini görüyoruz. Bu kararlar, mimar danışmanlığında alınan kararlar.
*
Hemen ilk bakışta akla gelen dünya problemlerinin çözümünde mimarlığın nasıl rol oynayabileceğini böyle -sıralayıvermek-le olmuyor elbette, ne münasebet, her başlık için külliyata varan mimarlık literatürü var ancak halk gözünde bir ışık yakmayı sağlayacağına inandığım örnekler vermeye çalıştım.
*
O halde bu örnekler üzerinden şunu da söylemek lazım; mimarlık dünyayı kurtarabileceği gibi büyük yıkıma da sebep olabilir. Zaten tam da bu nedenle mimarlığa gereken önem verilmeli. Bu önem, her büyük deprem felaketinden sonra mevzuat düzenlemekle sınırlı kalmamalı. Daha ilkokul sıralarından başlayacak yapılı çevre bilinci ardından nitelikli mimarlık eğitimlerine ve mezuniyet sonrası mesleki gelişim programlarına ve denetimlerine kadar kapsamlı bir düzenlemeden söz ediyorum. Belki de yeni anayasanın konuşulduğu bugünlerde bu konuyu gündemde tutmak öncelikli sorumluluğumuz olmalı.
*
Ayrıca her meslekte olduğu gibi, elbette mimarlık alanında üretilen teknik bilgiler de diğer meslek alanlarından faydalanılarak interdisipliner ortamlarda üretiliyor. Ancak önemli olan, bu bilginin üretimi kadar, hayata geçmesi. Hiç şüphesiz hayata geçirilmesi için karar verici mekanizmaları uyandırmak gerekiyor. O zaman yerel seçimlerin yaklaştığı bu dönemde adaylara da bir öneri; meclislerinizde, getireceği oy potansiyeli yüksek, -lütfen tabirimi maruz görün- emme basma tulumba görevi görecek, eğitimsiz ve bireysel faydacı kimseler yerine; dünyayı kurtarma potansiyeline/inancına sahip, iyi eğitimli, bilgili ve sorumluluk bilinci yüksek çalışkan kimseleri bulundurunuz.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.