Takip Et

ORTA'daki MAHALLE

Orta Mahalle’ye karşı uzun yıllardır kişisel bir ilgim var. İnce ama mücadeleci bir ruhu olduğunu düşünürüm, sarıp sarmalayasım gelir. Maalesef her zaman savaştan galip çıkanı yüceltme eğilimindeyiz, ama ben kimi hikayelerde erdemlilikle savaşıp kaybedenin daha güçlü olduğunu düşünürüm. Orta Mahalle de böyle benim için… Bu köşede de bu duygu durumuma yakışır biçimde arka fonda güzel bir enstrümantal piyano müziği, kokulu bir mum ışığı ve sıcacık kahve tadı eşliğinde, Orta Mahalle’yi görmediğiniz yönleriyle anlatmaya karar verdim.

*

Önce Orta Mahallemizin genel yapısını anlatayım. Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfus mübadelesiyle, daha sonraki yıllarda ise kendi istekleri ya da zorunlu göçe tabi tutulmaları nedeniyle 1911 yılından 1994 yılına kadar Aydına yaklaşık 7000 göçmen geliyor. 1954-2004 yılları arasında faaliyet gösteren Tekstil Fabrikası sebebiyle de göçmenlerin pek çoğu Orta Mahalle ve çevresine yerleşiyorlar. Zannediyorum bu öngörü sebebiyle, 1953 yılında devlet eliyle Aydın’da planlanan göçmen konutlarının bir kısmı Orta Mahalle’de yapılmış. Ancak maalesef maddi olanaksızlar sebebiyle bu konutların kimisinin çatısı, kimisinin penceresi yokmuş. Bu yüzden oraya yerleştirilen göçmenler yataklarında uyurken yağmurda ıslanarak, akrep tarafından sokularak uyanıyorlar. Sonra para kazanmaya başlayınca kendi elleriyle inşaatını tamamlayarak yuvalarını kuruyorlar. Emzade Teyze anlatmıştı, evlerinin tuğlalarını kendileri boyamışlar ama şanslılarmış çünkü çeşme bir sokak ötedeymiş. :)

*

Mübadele yıllarını yaşayanlar bilir, bir anda evinden, sevdiklerinden, işinden, sırtını dayadığın pek çok şeyden kopup bir gün sonra hiç bilmediğin bir şehirde, yersiz-yurtsuz, kimsesiz hissederken, soğukta uyumaya, çocuğuna yiyecek ekmek aramaya, hayatta kalmaya çalışmak… Ne büyük acılar… Böyle bir göçmen psikolojisinde damsız, camsız olsa dahi bir yuva onun her şeyi olur, eliyle tuğlasını, kalbiyle ruhunu işler o eve, kaderdaşları vardır canını verir o mahalleye.

 

Ama bu ülkede yaşayanlar da bilir, bir ‘güçlü’nün para ve beton için perde iner gözüne. Aynı bir batılının ‘doğuya medeniyet götürüyorum’ deyip, çocuklarının canını aldığı gibi; her şeylerini alırlar insanların elinden ‘buralar eski, güzelleştiriyorum’ diyerek.

Tekstil Fabrikasını, işlerini elinden aldılar önce; aç, susuz bırakıp, sonra yemek karşılığında evlerini, mahallelerini istediler. İntihar edip can verdi birisi, çocukları için çaresizce evini, her şeyini verdi kimisi. Ağlayarak izlediler; evlerini, anılarını yıktı kepçeler, karşılığında birkaç kutu verdiler… Peki ya son kuruşu olduğu için direnebilenler?:

 

“…Ben buralardan hiçbir yere gitmem kızım… Ben buralar kötü olsun istemem ama evlerimiz zaten güzel, geniş, bahçelerimiz var. Şimdi kutu gibi evler yapıyorlar nasıl sığacağız biz?” demişti Şerife Teyze. “… Benim eve müteahhit çok para verdi çıkmadım, istediğini versin, çıkmam…” dedi Ziya Amca. Mutlulardı, kendilerine doğrultulan güçlü silahlar karşısında sığınacak bir küçük yuvaları, daha az paraları ama daha çok huzurları vardı.

*

Orta Mahalle’nin çeperindeki yüksek yapılı sert kabuklardan içeriye sızabilirseniz daracık sokaklarından, bu yumuşacık kalpleri görebilirsiniz. Avlulu, bahçeli evlerinin kapısının önüne sandalye atıp, semaverden demli çaylarını komşularıyla örgü örerek yudumlayan Birgül Ablayla karşılaşırsanız selam söyleyin benden. Avlusunda tarhanasını kurutan anneler, mahallesini koruyan cengaverler vardır. Orta Mahalle’nin bilye oynayan çocukları, tüm günlerini saklambaç oynayarak geçiren, yıkılmakta olan harabe eve saklanarak ‘ebe’leyen mutlu çocukları vardır. Yalınayak yürüyen çocukları vardır arnavut kaldırımlı sokaklarında; evi gibi bildiğinden. Öyle demiştir çünkü annesi “bu mahalle bizim evimiz.” ( -Çukur evimiz, İdris Babamız- gibi oldu farkındayım ama Orta Mahalle hiçbir yerlere benzemez. :) )

Orta Mahalle, tüm kavganızın ortasındadır. Kent ve insanları çevresinden hızla akar gider, işe gider, eve gider, yemek yer, uyur, uyanır. Orta Mahalleli ise yaşar; güler, eğlenir… Tüm katliamınıza karşın oradadır savaşır, sonra akşam evine gider yarım ekmeğini paylaşır. Siyah takım elbiseli ağzından kan damlayarak yanaşır, sağını yıkar solunu yıkar, sokağına göz dikip koca yapılar diker; güneşini çalar, havasını bozar. Orta Mahalleli gölgesinde yere hasırını serer, dostlarıyla çekirdeğini çitler. Bilir, her geçen gün kaybeder, yine kalkar çayını demler.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.