Takip Et

CANSIZ BEDEN

En şiddetli saniyesinde uyandığımda, deprem mi olduğunu yoksa kalp çarpıntımdan mı öyle hissettiğimi anlayamamıştım.

**

Eşim sallandığımızı teyit ettiğinde, korkuyla bazanın hemen dibine kıvrılırken aklımdan saniyeler içinde geçenler şunlar olmuştu: “Mardin deprem bölgesi değil, böyle deprem olamaz burada, bomba fln mi patladı yer mi sallanıyor?.... Kedim nerede, Pena gel kızım pena gel.... Bu ev yeni ama inşaat da denetim de kim bilir nasıl yapıldı, yıkılabiliriz!... Hemen mutfaktan su alsam yetişir miyim?.... Bu sitede yüzlerce daire var makineler bile giremez, enkazdan bile çıkaramazlar….. Allahtan siyasi büyükler burada yaşıyor ya ilk gelecekleri yerlerden biri burası... Mardin’den fay geçmiyor nerede oluyor şuan deprem acaba?... Ah kesin çok fena gitti…”

 

Sallantı anında yalnız kalan üst komşu arkadaşımız deprem mi oluyor şuan diye panikle aradığında “korkmasın, burası yıkılmaz, söyle bize gelsin” diyen ben, saniyeler içinde kendimi beton yığınlarının arasında, afad ekibinden arkadaşlara “ben şuan iyiyim yan dairede iki küçük çocuk var sesleri geliyordu” dediğimi hayal etmiştim bile.

**

Bu her biri salise hızında aklımdan geçenler neyin tezahürü biliyor musunuz; ülkenin.

 

Şimdi dönüp o korku dolu anları idrak etmeye çalışınca; bomba patlamış olabileceğini çok normalmiş gibi ilk saniyede ve hem de uyku sersemi düşünmemi, trajikomik buluyorum. Bazanın yanında titrerken, 3. derece deprem bölgesinde 2000 yılından sonra yapılmış bir binanın yıkılma ihtimali olmadığı bilimsel gerçeğine kendimi ikna etmeye çalışıp inşaat sektöründeki gerçeklere yenik düşmemi trajikomik buluyorum. Kurtarma çalışmalarında, sırf siyaseten önemli kişilerle aynı siteyi ve bloğu paylaştığım için, enkaz altında onları ararlarken bana rastlayabileceklerine şükretmemi trajikomik buluyorum. Coğrafyamız için yüzyıllardır hazırlıklı olmamız gereken bir depremde bir yerlerin çok ‘fena’ olabileceğini ilk anda düşünmemizle dahi en temel hakkımız olan ‘yaşama’nın ne kadar kolaylıkla bizden alınabileceğini bile bile yaşamayı trajikomik buluyorum.

**

Bugün depremin 4. gününün sabahında, kaburgalarımın 3 gündür sıkıştırdığı kalbimi artık parçalamış olduğu hissiyle yazıyorum. Bu sabah soğuk beton ve demir yığınları altındaki 7 kişilik ailesini bekleyen, alanda vinç olduğu ama operatör olmadığı için kurtarma çalışmalarının yapılamadığı depremzedeyi aradım. Heyecanla “operatör bulduk, enkaza geliyor, şimdi kurtulacaklar!” dediğimde, karşımda ağlayan bir adamın beni yetkili sandığı için kızgın bir şekilde “cansız bedenini aldık ailemin, iki cenazemiz daha var çıksın diye bekliyorum, neredesiniz ya neredesiniz neredesiniz nerede?, kaç gündür aradım geri dönmediniz şimdi mi aklınıza geldik...” diye haykırıp ve hatta küfredip kapatmış olmasının ardından, salt bir empatiyle masaya kapanıp ağladığım bir andan yazıyorum.

Öğrencimin, ancak o kadar kira parası ödeyebileceği için, yıkım kararı çıkan bir binada yaşayan arkadaşının cansız bedeninin enkazdan ‘nihayet’ çıkarıldığını öğrendiğim bir andan yazıyorum.

On yıllardır çalışarak anca biriktirebildiği parayla daha geçen ay hevesle aldığı evinin enkazında kalan cansız bedenin hikayesini dinlediğim andan yazıyorum.

Zifiri karanlıkta ve sonsuz bir ıssızlıkta 3 günlük enkazın altından gelen inleme seslerini duyduğum videodaki kadının cansız bedene dönüştüğü bir andan yazıyorum.

Canlarının cansız bedenlerini siyah poşetlere sarmamak için “yardım kolilerine kefen koyabilir misiniz lütfen?” mesajının geldiği bir andan yazıyorum.

*

Cansız beden. Cansız beden!

*

Ben bir yapının henüz hayal aşamasından kullanım aşamasına kadar tüm sürecin en büyük tanığı olan bir mesleğin üyesi olarak; yerle bir olan ve ağır hasar alan binlerce yapının olabildiği bu ülkede enkazın altından çıkanların ne olduğunu söyleyeyim size:

 

*Beton ve rant hırsıyla yaşam alanlarımıza, yaşamlarımıza saldıranların cansız bedenleri!

*İmar mevzuatlarını 3-5 firmaya göre şekillendirenlerin cansız bedenleri!

*Diğer adı ‘cinayet’ olan imar aflarını ‘vatandaşla helalleşiyoruz’ süslü reklamları ile sunanların cansız bedenleri!

*Ve bu imar aflarını fırsat bilip, ölüm makinalarını masum insanlara satanların cansız bedenleri!

*Kamu projelerini hazırlayacak firmalarda dayanıklılık ve nitelik yerine aradıkları tek şart “en ucuz” olan, siyasi tarafı farketmeksizin yerel veya merkezi idarelerin cansız bedenleri!

*Projeleri ve inşaatları denetlerken insan hayatını 2 kuruşa satanların cansız bedenleri!

* Yapı denetim firmalarına “çok sorun çıkarırsan seninle çalışmam” diyenlerin ve ‘çok sorun çıkarmayan’ yapı denetim firmalarının cansız bedenleri!

*”Demir tonunu az çıkart yoksa başka mühendisle çalışırım” diyen müteahhitlerin cansız bedenleri!

*Zemin güçlendirmeyi pahalı bulup lise mezunlarına rapor hazırlatan müteahhitlerin ve bu raporu imzalayan sözüm ona profesörlerin cansız bedenleri!

*Daha ucuz olsun diye projelerine aykırı inşaat yaptığı için iskan ruhsatı alamadığı yapılarını daha ucuza satarak ‘kâr eden’ inşaat firmalarının cansız bedenleri!

*Keyfini kaçırıyor diye kolon kesenlerin, tüm binadaki insanların canına kastedenlerin cansız bedenleri!

*Yamuk binalarını iyileştirmek yerine 2-3 boyayla kaplamayla makyajlayıp pazarlayan mal sahiplerinin cansız bedenleri!

*Mimar ve mühendis olmadığı halde mimarlık tabelaları asıp, yapı değil resim yapanların, bu resimlere imzacılık yapan mimarların mühendislerin ve ‘ucuzcu’ diye onlarla iş yaptıranların cansız bedenleri!

 

Zira bu bedenlerin içinde bir ruh olmasının imkanı yok. Bu deprem, bu zihniyetlerin gömüleceği depremdir. Böylesi bir ölüme gönderilenlerin bedeni canlı kanlı halde gözlerimizin önünden asla gitmeyecektir. … Güzel ülkemin başı sağolsun. (CEMRE ŞAHİN KAZICI)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.