Bu yazıyı okumaya başlamadan önce, 5 Ekim Pazartesi Dünya Mimarlık Günü ile başlayacak olan mimarlık haftası vesilesiyle, tanıdığınız en yakın mimara gidin sarılın. Sizin için yaptığı fedakarlıkların farkında olduğunuzu belirtip teşekkür edin. Yaşadıklarını haketmediğini, her şeyin daha güzel olacağını söyleyin.
*
Ne yazık ki ülkemizde mimarlığa gereken önem verilmediğinden, hiçbir özel günü kutlamayı atlamayan siyasetçilerin pek çoğu, –seçim dönemi yaklaşmayan bir zamanda- Dünya Mimarlık Gününü kutlamak gibi duyarlı bir girişimde bulunmaz. Bakın belediye başkanlarının ve siyasetçilerin ‘özel günlerinde meslek odalarını ziyaret edip meslektekilerin sorunlarını ve önerilerini dinlemek’ gibi çağdaş ancak bizim için ütopik bir beklentiden bahsetmiyorum bile. Yine de bu köşe vesilesiyle Aydın’ın değerli belediye başkanları ve siyasetçilerini, içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde de öneminin tekrar anlaşıldığı sağlıklı kent ve nitelikli yapılaşma için gece gündüz çalışan meslektaşlarımızın günlerini kutlamaya davet etmek isterim.
**
‘Mimar sizin için hangi fedakarlıkları yapar?’ Konusunu detaylandırmadan önce, “ee o onun işi, ondan para kazanıyor” diyecekleri şöyle köşe dışına alalım. Maalesef alnının teriyle ve bilgi birikimiyle para kazanan her meslek sahibine bu gözle bakılması ilkel toplumlarda varlığını korumaya devam ediyor. Biz de “benim vergimle maaş alıyorsun” zihniyetinden dahi daha sıyrılmış değiliz ne yazık ki. Elbetteki mesleğini icra ederken herkes para kazanacak ancak önceliği vatana ve topluma onuruyla hizmet etmek olan herkesin önünde saygıyla eğilmeliyiz. Hele ki böyle dönemde emeğinin karşılığını alamadığı halde bile hevesle iş ve hizmet üreten o kadar çok insan varken, değer bilmemezlik çok büyük bir hadsizlik olur.
*
Bir çoğunun çocukluk hayali olan ‘mimarlık’ özünde bir yaşam tasarlama işidir. Mimar her işe bu sorumlulukla, tasarladığı yapının içinde yaşayacak kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığı ile sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını düşünerek başlar. Tarihi ve kültürü bilmesi gerekliliğiyle geçmişten beslenir, mevcut teknolojik imkan ve yasal zorunluluklara tabi olduğundan günümüzde yaşar, projesi belki yıllar sonra hayata geçeceğinden öngörüleri ile geleceği inşa eder bir mimar. Eğitimi gereği çevreye ve insana karşı aşırı hassas ve duyarlıdır. Bu yüzdendir kentsel yaşamı zorlayan her müdahalede en çok mimarların sesini duymanız.
*
Tüm bu donanımıyla mimar, yapı üretme sürecinde size ve içinde yaşadığı kente karşı sorumluluğunu yerine getirirken çeşitli baskılara direnmek zorunda kalır:
-İlkokul mezunu bir müteahhitin “akşama kadar bitirin gelip alacağım” sözlerine direnir,
-Daha dün bir yılda 8. kez değişmiş yönetmeliğin tasarımını kısıtlamasına direnir,
-Bu yıl seçilmiş bir belediye yönetiminin tüm kontrol sistemini alaşağı etmesine direnir,
-Mümkünse bedavaya çalıştırma eğiliminde olan işverenin hayati tehditlerine direnir,
-Yaptığı proje inşa edilirken, küçük kazançlar uğruna insan sağlığı ile oynayan üretimlere ve bunlara bir sebepten izin verenlere direnir,
-Hakettiğini kazanamayarak ve kazanacağını da zamanında alamayarak; aldığının da yarısını yüksek vergilerle geri ödeyerek, hayatta kalmaya direnir,
-Tüm eserlerinin imar afları ile talan edilmesine direnir,
Direnir de direnir, sonunda ürettiği projeye baktığında kendisinin ve sizin rahat nefes alabildiğinizi hissetmek için direnir; kolaya kahve karıştırıp sabaha kadar çalışarak, direnir. Türkiye’de bir mimar yıllardır değişmeyen bu düzende, yüklendiği misyonla insana ve çevreye faydalı olmak, vatanına ve topluma hizmet etmek için çabalar.
*
Bu yazıyı okumaya başlamadan önce yapmadıysanız şimdi; tanıdığınız en yakın mimara gidin sarılın. Sizin için yaptığı fedakarlıkların farkında olduğunuzu belirtip teşekkür edin. Yaşadıklarını haketmediğini, her şeyin daha güzel olacağını söyleyin. :)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.