“Her dört kişiden beşi şairdir benim ülkemde” demiş Aziz Nesin, ne güzel demiş! Daha önce de bu halkın yüzde bilmem kaçı aptaldır dediğinde alınganların sayısı da bir hayli yüksek çıkmıştı. Demek ki benim güzel ülkemde sanatçı olmak çok da zor değil halkın nezdinde. Sesi güzel olan herkes, bir enstrümanı tıngırdatan herkes, günlüğünü aksatmadan yazan herkes, mani yazan herkes, resim karalayan herkes sanatçı! O kadar da değil mi diyorsunuz, peki o zaman kimler sanatçıdır arkadaş? Kimler hak eder bu sıfatı gerçekten de?
İsterseniz sanatçı kavramının, nasıl içinin boşaltıldığını irdeleyelim birlikte. 12 Eylül faşist darbesi ile hızla kirletilen değerlerimizin içinde bu sanat kavramı da dâhildir bilesiniz ki. Askerin sözde kışlaya çekilmesiyle yönetime gelen Amerikancı takunyacılarla birlikte “benim memurum işini bilir” anlayışı, yükselen değerlerimizin gözdesi olmuştur ne yazık ki. Her şeyin, ama her şeyin en kolayı ve en bayağı biçimi yöntem olarak kabul görmüştür. Kısa yoldan köşe dönmeci anlayış amansız bir virüs gibi Anadolu topraklarında kök salmıştır o günlerden günümüze. Zengin olmak için her şeyin mubah sayıldığı ülkem insanının gözünde sanat, estetik, ahlak yeniden tanımlanır hale gelmiştir. En adi televizyon programları sayesinde çakma starlar(!) yaratılmaya başlanmış, ne yazık ki insanların büyük bölümü de seyirci olarak bu bayağı programların esareti altına girmiştir. “Demek ki sanatçı olmak bu kadar kolay” dayatması ile hamamın göbek taşında gazel patlatan her yurdum insanı kendisini bu sihirli dünyaya layık görmüştür. Bu kelimenin anlamını dahi bilmeden, starlığı kendisine hak görmüştür. İyi de gerçekten sanat dünyasında kabul gören insanların durumu ne âlemdedir peki?
“Yok birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız” tekerlemesini anımsamanız yeterli bu sorunun yanıtı için. Bakınız Serdar Ortaç, bakınız Şafak Sezer, bakınız Ebru Gündeş, bakınız Muazzez Ersoy, bakınız da bakınız. Bunlar gibi yüzlercesine bakınız ki daha akilleri saymadım, onlardan örnek vermedim bile! Sanatçı, yüzü ve yüreği halka dönük ve özel yeteneklerle donatılmış ayrıcalıklı bir insandır. Bu ayrıcalığı veren de YARATANDIR bu böyle biline. Lakin sanatçının en bariz özelliği de, her kaba sığmayacak ve her kaba göre şekil almayacak biçimde omurgalı oluşudur. Dik duruşudur, taban yalamayışı ve poposunu daima güce ve güçlüye döndüren rüzgârgülü olmamasıdır. İktidara gelen her partinin yağdanlığını yapmaması, etkinliklerinde yer almak uğrunda önlerinde takla atmamasıdır. Pir Sultan adını yüzlerce yıl dilimizden düşürmemişsek bunun bir nedeni vardır öyle değil mi?
OZANCA
Hızır Paşa gibi zalim var ise
Ne yapayım benim de bir ahım var
Senin tuğlu padişahın var ise
Benim arkam kalem bir Allah'ım var…
Şol icra Tanrı'sız yatmaz uyumaz
Kimsenin hakkını kimseye komaz
Hünkâr sağır olmuş, ünümü duymaz
Masumlar boğdurur padişahım var.
Gönül verdim ikrar verdim Haydar'a
Geçmem beni etseler pare pare
Irafızı diye çektiler dara
Acep benim bunda ne günahım var
Pir Sultan Abdal'ım yed-ullahımız
Batına hükmeder padişahımız
Sığınacak tek güçtür Allah’ımız
Şefaat edecek güzel Şah'ım var…
Pir Sultan Abdal
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.