24 Haziran 2018 seçimleri Türkiye Cumhuriyetinin en önemli seçimiydi. Önemlilerinden biri demiyorum, en önemli seçimiydi!
95 yıllık Cumhuriyet birikiminin yerine adına “yeni sistem” dedikleri ama içeriği ve bahsettikleri sistemin yeni adı hakkında henüz net bir açıklama duymadığımız bir dönem başladı. Zaten bizzat en önemli ağızdan da bunun teyidini geçtiğimiz günlerde tüm Ulus olarak duyduk.
Ne dediler; “yeni sistem başladı”…
En net bildiğimiz konu şimdilik parlamenter sistemin sona erdiği ve tüm yetkilerin bir kişinin inisiyatifi altında olduğu gerçeğidir.
Bu yeni sistem dedikleri başlangıçta akıl erdiremediğimiz konular da oldukça çok tabii. Mesela milletvekillerinden bakan olmayacak diyor. Gerekçe olarak da partili bakanların tarafsız kalamayacaklarını, objektif olmayacaklarını ve yanlı davranışlarını gerekçe gösteriyor.
O zaman ister istemez akıllara şu soru geliyor; peki Cumhurbaşkanı neden bir partili ve o partinin genel başkanı?
Buna yanıt verecek bir Allah kulu varsa takdire şayandır inanın…
Bence kim ne derse desin, ne hayaller kurup umut tacirliği yaparsa yapsın muhalefet denen tüm gruplar-topluluklar-güçler artık sadece havanda su döverler bu saatten sonra. Boş ve fos konuşmaların ötesine geçmez yaptıkları. Şu an zaten eminim ki hepsinin dünyası paramparça. Beni YSK’nın önünden jiletle kazıyamazlar diye boş pehlivanlık yapan Meral Akşener de, bu seçimlerde asla hile olmayacak %60’la iktidarız diyen Kemal Kılıçdaroğlu da; bu boş vaatleri yüzünden halkın karşısına dahi çıkma cesareti bulamadılar. İkisinin de dilleri lal olmuş durumda, ne yapacaklarını bilemez konumdadırlar. Kılıçdaroğlu, her yenilgi sonrasında olduğu gibi “koltuğumu nasıl koruyacağım” derdinden başka hiçbir sorunu umursamamaktadır. Halkın, CHP’ye gönül veren vatandaşların bile artık açıkça belirttikleri gibi; 2010 yılından beri tek bir başarı kazanamayan Kılıçdaroğlu’nun 8 yıllık genel başkanlığı süresinde yaptığı tek hayırlı iş adalet yürüyüşüdür. Lakin bu günlerde daha iyi anlıyoruz ki o eylemi de sadece genel başkanlığını garanti etmek adına gerçekleştirmek zorunda kalmıştır…
Ekmeleddin dayatmasında bu yana yaptıkları her hatayı gerek köşe yazılarımda, gerek sosyal medya üzerinden namusluca, korkusuzca ve bir Atatürk neferine yakışır biçimde haykıranlardanım. Asla ve asla sözlerimden ve inandıklarımdan zerre taviz vermeksizin bu görevimi bir Cumhuriyet sevdalısı olarak sürdürmekteyim. Statükoyu acımasızca eleştirdiğim bu uzun süreç boyunca bana tavır alanlar, kızanlar, hatta cahil cesareti ile sınamaya kalkanların hepsi havalarını almış durumdadır. Bokuna basmış kaz misali düşünmekteler.
İnanın sosyal medyada 15.000 kişilik bir kitleyle temasım var. Yıllardır savuna geldiğim doğruların genel doğrular olduğunu gördükçe, dilleri giderek lal olmaktadır. Benim derdimin kişilerle olmadığını, ilkeler ve ideojilerle olduğunu geç de olsa anlamıştır büyük çoğunluk…
Yarı felçli Deniz Baykal ve ona benzerler uğruna gözden çıkarılan nice yurtsever genç milletvekilleri artık CHP çatısı altında yoklar. Çünkü statüko bir kez daha başarılı oldu ve tekerlerine taş koyan, gelecekte başlarını ağrıtacakları isimleri acımasızca silerek; onların yerine nerede işe yaramazlar varsa doldurarak görevini yaptı.
Bir Barış Yarkadaş mesela, şu an meclis dışında.
Barış sadece bir tanesi, onun gibi nicelerini ellerinin tersi ile ittiler.
İşte o Barış Yarkadaş geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı.
Dedi ki; sandıkların %25’ini kontrol altına alamadık…
Hani jiletle kazıyamıyorlardı sizi?
Hani zerre kadar şaibe olmaksızın bu seçim sonrasında % 60’lık oy ile iktidardınız? Bu kaçıncı kandırışınız, bu kaçıncı halkı umutsuz bırakışınız, bu kaçıncı aymazlıkla yine koltuk derdine düşüşünüz yahu?
Daha fazla kandıramazsınız gölge etmeyin!
Çünkü bundan öte yol yok artık… (EMİNE ÇOBAN)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.