Üç yaşımdan yedi yaşıma dek annesiz babasız yaşamışım Eskişehir’in Hüzün Köyünde. Nineme yarenlik etsin diye bırakmış ailem, ilkokul çağıma dek. Bu yüzden gurbet her daim yerleşik bir duygudur yüreğimin kuytu yerlerinde…
Gençlik yıllarımda üfürükten sebeple ola ki kavga ettim yaşıtlarımla; “baba beni dövüyorlar” diye arka almak bir yana, “oğlun beni dövdü” diye babama şikâyete gelenler yüzünden kâbusa dönerdi günüm. Bundandır boynumun kalınlığı, bundandır yalnızlığıma sığınmam karanlıklarda…
Mutluluğu kendim tasarımlamak üzere aceleci davranıp 23 yaşımda baba oldum. Kendi dünyam olacaktı ve ben kendi ellerimle bu dünyamda mutluluğu sarmalayacaktım. Ama bir ebeveyn öğretisi olmadığı için, iki küçük oğlumla birlikte büyüdüm deneme yanılmalarla. Bu yüzden hayatın öğretilerine birçok insandan daha çok bedel ödemek zorunda kaldım…
Melankolik yaradılışım olmasa da, yaşadıklarım beni bu kategoride insanlar arasında yerimi aldırdı. Sanatçı hastalığı var dediler ilk teşhislerde ve zaman içerisinde sanat deryasında ürettiklerimle sanatçı tanımlamasını yakıştırdı hayat bana. Aykırı ruhum sanat kulvarında da zor olanı seçmem üzere zorladı beni. Ya ben sanatta üretir, nefsimin dürtüleri doğrultusunda yaşarım tercihini, ya da ben yüzü halka dönük bir sanatçı olarak tarihe namusluca ve cesurca tanıklık ederim şeklinde iki tercihten birini seçmek durumundasındır. Sanatın üçüncü bir alternatif sunması olanaksızdır. Bu yüzden yüzüm halka dönük bir ozan olmayı tercih etti yüreğim. Doğruları söylemekten korkmayan, tarihe doğru tanıklık eden, güçlüye sahibinin sesi olarak itaati reddeden bir kimlik oluştu kendiliğinden. Birinin adamıydı dememeliydi halkım ardımdan, adamdı demeliydi sadece.
Bu zor ama erdemli tercihin ağır bedelleri olur. Popüler kültürün yaşam biçimini elinizin tersi ile iteklediğiniz için pek şirin görünmezsiniz muhterem halkımıza. Hele ki okuyanı, aydını, entelektüeli, akademisyeni, sanatçıyı bu halkın nezdinde itibarsızlaştırmak üzere BOP’tan işlere soyunanların çabaları sonunda giderek yalnızlaşırsınız. Okuduğunuz, yazdıklarınızın, ürettiğiniz müzik albümlerinin, bestelerin, romanın ne önemi vardır ki bilge halkımın gözünde? Çünkü her dört kişiden beşi zaten şairdir, yazardır, virtüözdür. Kimi zaman gerçekten de özgüveninizle hesaplaşırsınız. Ürettikleriniz anlamsız gelir bazen, toplumun dayatmalarına bazen inanıp yüreğinizin yıkıntısı altında ezilirsiniz…
Kendiniz için, nefsiniz için yaşamayı öğrenemediğinizden dolayı belli bir yaş sonrası sudan çıkmış başlık gibi hissedersiniz kendinizi. Bu yaştan sonra kendim için yaşayacağım türünden hayaller kursanız da, kendinizi kandırdığınızı saatler sonra anlayıverirsiniz. Çünkü böyle bir tercihi sunmamıştır hayat size ve bu yüzden daima başkaları için yaşamayı onur saymışsınızdır. Benim gibilerin “halkım” diye söze başladığı bir ülkede salkım salkım yutanlar her daim baş tacı edilmiştir. Popüler kültürün tüm dallamaları dünyalıklarını yaparken “güzel günler göreceğiz çocuklar” nakaratı ile yalnızlığımızla baş başa bırakılmışızdır bu sevdiğimin dünyasında…
İşte bu yüzden borçludur hayat bana!
Hayata zerre kadar borcumun olmadığını rahatlıkla haykırarak, hayatın bana borcunu ödemesini istiyorum şimdi. Kanser hastalığı ile sınandığım böylesi bir zamanda isteklerim kendim için ise namerdim. Ne uzun ömür, ne zımba gibi sağlık, ne para ne pul hepsi hayatın olsun. Ben hayattan bir tek istekte bulunuyorum arkadaş!
Anadolu topraklarında uzun yıllar yeşermeyen umudun, mutluluğun, barış ve kardeşliğin yeniden yeşermesini diliyorum. 25 Haziran sabahı ile birlikte ülkem üzerindeki garabetin, kara bulutların, ihanetin sona ermesini istiyorum. Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, kurtuluş destanı yazan şehitlerin kemiklerinin sızlamasının sona ermesini istiyorum. Cumhuriyetin kazanması ile beraber güneşin Anadolu topraklarında yansıması ile birlikte umut çiçeklerinin yeşermesini istiyorum. Gülmeyi, tebessüm etmeyi unuttuk yıllardır. Karanlığın sona ermesi ile birlikte aydınlığın şavkı yüzüme vurduğu an itibarı ile tebessüm ederek ölmek istiyorum velev ki öleceksem de… (İSMAİL ŞENLİ)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.