Hiç riyasız söylüyorum ki yeryüzündeki tüm canlıları severim. Yaratan, tümüne insana verdiği yaşam hakkını verdiği için olabildiğince severim ve korurum hepsini. Hele ki insanın zulmünden yaşam hakları giderek ellerinden alınan canlılar, nice zamandır hüzünlendirir beni. İşte bu yapıda gönül gözü açık insanlardan biri olarak paylaşacağım fıkrada amacım hiçbir hayvanı yermek değil. Tam tersine; nice iki ayaklı insan görünümlü milyonların dünyayı yaşanmaz kılmasını eleştirmektir ereğim…
Kurt ile eşek, tartışmalarını kavga boyutunda sürdürüyormuş.
Eşek; çimen sarıdır diye anırmakta.
Kurt; çimen yeşildir diye ulumaktaymış.
Çözüm inin sonunda ormanlar kralı aslana gitmişler.
Aslan konuyu bilgece dinledikten sonra eşeğe özgürlük, kurt’a da bir ay hapis cezası vermiş. Kurt oldukça içerlemiş ve aslana sormuş;
-Hakikaten çimeni sarı mı görüyorsun kralım?
-Hayır demiş ormanlar kralı, ben de senin gibi çimeni yeşil görüyorum.
-O halde neden bana bir ay hapis verdin?
-Ben sana eşekle tartışmaya girdiğin için bir ay ceza verdim…
***
Öyle bir dönem ki yaşadığımız bu dönem, kimse burnundan kıl aldırmıyor. Tartışmak, tartışarak doğrulara ulaşmak diye bir usul, bir gelenek asırlar öncesindeydi sanki! Herkes bilge, hiç kimse yanlış yaptığını, yanlış bildiğini asla ve asla kabullenmiyor. Kabullenmediği gibi karşısındakine ilk fırsatta bodoslama dalarak haklılığını teyit edeceğini sanıyor. Bir kanser hastası olarak ölümden korkmadığıma tanrı önünde yemin ediyorum. İşte bu ruh halinde bir insan olarak hayatta en korktuğum canlılar “cahil” diye adlandırılan güruhlardır. İlimden, bilimden, sanattan, spordan uzak böylesi ucubeler maalesef bu toplumun büyük bir bölümünü oluşturmaktadır artık.
Ya okumuş cahiller!
Yaratan onlardan daha çok korusun bizleri. Hatta mümkünse aynı oksijeni paylaşma ortamlarından uzak tutsun. Öylelerini gördük ki şu son yıllarda, erk dalkavukluğu konusunda kimse ellerine su dökemez. Koca bir Cumhuriyet tarihini göz görerek inkâr etmeler, kendi ucube tarihlerini münasip yerlerinden uydurup kendileri inananlar, Cumhuriyetin tüm nimetlerinden yararlanıp geldikleri konuma nankörlük ederek ortaçağ özlemciliğine soyunanlar…
En acısı da millet olma erdemini reddedip, ümmet sürülerine katılarak güçlüye “uğrunda ölürüm” mesajları ile yağdanlık etmeleridir.
Erk dediğimde sadece iktidar anlaşılmasın!
Muhalefet diye nitelenen kitlelerde de durum içler acısı.
“Öl de ölelim, vur de vuralım” türünden insana yakışmayacak dalkavukluk yarışı amansızca sürüyor. Atatürk’ten bihaber çakma Atatürkçülükte yarışanlar, altı okun altısını bir çırpıda saymaktan aciz sözde sosyal demokratların üfürükten partizanlığı sadece ve sadece bireysel ikbal kaygıları ile sınırlı.
Gerçekten okuma özürlü cahillerle uğraşmak ömür törpüsüdür.
Hele benim gibi sosyal medyada da iddialı kişiler epey bedeller, emekler ödemek durumunda kalırlar. Cahil insan okumadığı için, bilmediği için cehaletin verdiği cesaretle saldırır. Onların aklında kalan entelektüel biçimlemesi; çok konuşan ama sonuçta höyt dedin mi al sana but diyen tırsak elitlerdir. Bu konuda ezber bozduğumu anladıklarında, benimle en az saatlerce toslaşmak zorunda kalırlar.
Ne alttan alırım, ne ucuz tehditlerine pabuç bırakırım; cehaletini o kaşar suratına tokat gibi yapıştırırım. Peki, fıkrayı neden anlattın o zaman efendi diyenleriniz olabilir.
Yârim, yoldaşım, hayatımın anlamı bir dostum var benim.
İşte o der ki; yahu Şinasi bırak artık milletle dalaşmayı, bunlar giderek çoğalmakta ve arsızlaşmakta! İşte çok sevdiğim o yârime rağmen asla bir cahilin ısrarcılığına, ne ucuz tehditlerine pabuç bırakmam and olsun…
OZANCA
Karanfil kokan yârim
Hüzünlü bakan yârim
Sensiz geçmiyor yaşam
Yollarını beklerim…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.