Saygın okurlarımız; sizler bu satırları okuduğunuz an itibarı ile ben dördüncü kemoterapiyi almak üzere hastaneye doğru yola çıkmış olacağım. İnanın her kemoterapi için 240 kilometre kat ettiğim üç saatlik yol, kimi zaman tedaviden daha da zor geliyor bana ama malumunuz bu bir Türkiye gerçeği…
“Kanserle Tango” başlığını özellikle seçtim.
Tanrı yaşamam için bana sağlığımı geri verirse, ikinci romanımın adı olacak bu isim. Tango bir dans türüdür, dans esnasında partnerinizle sımsıkı bütünleştiğiniz; tabir caiz ise tek vücut olduğunuz biçimidir. Tıpkı kanserli bir insanın, bu ürkütücü hastalıkla girift olması gibi bir şey anlayacağınız. Gerçeği öğrendiğiniz yani kanser hastalığı sizin vücudunuzu sarmaladığı an itibarı ile ayaklarınızla başınız birdenbire yer değiştiriyor. “Ben kimim, neredeyim, neden ben” soruları en büyük desibelden çınlıyor beyninizin ortasında. Kahır mektubu yazıyorsunuz feleğe fasılasızca. Kimi zaman yârinizin gözlerindeki buğulu bakışı yakaladığınızda, gözyaşlarınız birbirine karışıveriyor…
İki tercihiniz kalıyor; ya bu benim kaderindir diye teslim olup direnmeyi bırakacaksınız. Ya da güçlü bir duruş sergileyerek, bu adı soğuk hastalıkla alay ederek inadına yaşama tutunacaksınız. Korkakların her gün öldüğü bir dünyada, yiğitçe yaşayıp bir kez ölmeyi yaşam felsefesi olarak kanıksamış insanlar fiziki ölümden korkmazlar ki! Hele bir de yârim dediğiniz hayatınızdaki yegâne dostunuz, gözlerinizin içine bakarak size hayat veriyorsa korkuya yer mi kalır yüreğinizde?
Jet Fadıl, Titan Saadet Zinciri'nin kurucusu Kenan Şeranoğlu, Çiftlikbank tosuncuğu Mehmet Aydın, Anadolu Farm adı altındaki dolandırıcılardan medet umarak paralarını kaptıran yüz binlerce enayi var ülkemde(bunlar sadece yakın zaman şöhretleri). Hem de bu çağda; art arda yaşanan ahmaklıklardan hiçbir ders almaksızın, kurbanlık koyun gibi sıraya giren zavallılar korkar ölümden. Manisa’da mesir macunu etkinliklerinde dağıtılan bedava mesiri almak için kazan diplerinde debelenen, hijyenden çok uzak o macunu vücuduna süren ve bedavacılığı kar sayan anlayışın güruhları korkar ölümden. Cumhuriyet değerlerinden bihaber, çağdaş bir dünyada yaşama ereğinden bihaber, toplumsal mutluluktan bihaber güruhlar korkar. Aklı uçkurunda din tacirleri korkar. “Ana bir bacı iki” nakaratları ile beyni organına monte edilmiş sapıklar korkar. “Ben çorbama bakarım, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” yaşam biçimini içselleştiren insancık sürüleri korkar ölümden. Çünkü onların bir tek yaşam sebepleri vardır yeryüzünde; nefis-nefis-nefis…
O çirkin nefislerinin, egolarının esiri olmuş mahlûkatlar için manevi hiçbir değerin anlamı olmadığı için, varsa yoksa maddedir tek yaşam kaynakları. Azrail tepelerine bindiği an gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçer kokuşmuş hayatları. Kolaycılıkları, beleşçilikleri, makarnacılıkları, yanlış tercihleri toplumun geleceğini karartmaları dışında hiçbir işe yaramadıkları gerçeği ile yüzleşirler saniyeler içerisinde. İşte bunlar korkar ölümden ama maalesef bilemezler ki yaşarken ölmüşlerdir işin aslında…
OZANCA
Yüz bin bastım bu oyuna
Hem tosuna hem koyuna
Her gece baktım yemine suyuna
Dön gel Memedim özledik seni
Medyada çıkan haberlere baktım
Baktıkça bir sigara yaktım
Bu ara kafayı bitcoin'e taktım
Dön gel Memedim özledik seni
Bunca insan sana kandı
Varı yoğu satıp çiftliğe abandı
Kaçtığını duyunca ananı andı
Dön gel Memedim özledik seni
İneklerimi kimler aldı
Hayallerim suya daldı
Bak ahırım öksüz kaldı
Dön gel Memedim özledik seni…
Âşık HIRPANİ (GÖKHAN DÜZYOL)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.