İlkokula başlayacağım güne dek Eskişehir Hüzün köyde ninemin ve dedemin yanlarında yaşadım. Onları ebeveynlerim olarak bildim. Babamın Polatlı’ya memuriyeti nedeni ile göç etmesi üzerine iki kız kardeşimi ve annemi de alarak taşınması, beni de nineme yarenlik etmem için bırakıp gitmesi ile başlar içimdeki gurbetin yerleşikliği…
İşte bu yaşıma dek kendime sıla aramak adına haymatloslar misali bitmez tükenmez arayışımın ana nedeni budur.
Polatlı ilk, orta ve lise yıllarımın akabinde on yıl da öğretmen olarak görev yaptığım ilk göz ağrımdır. İzmir’i dolu dolu on dokuz yıl soludum, yaşadım. Atatürk Lisesinden emekliye ayrılışım, İzmirli Sanatçılar Birliği Başkanlığım, dört müzik albümü üretmem, ulusal bazda üç beste yarışmasında finaller tatmam, bestelerimin birçok sanatçı tarafından albümlerde okunması hepsi bu güzel kentte gerçekleşti. Akabinde doğum yerim olan Eskişehir’de yedi yıl aşk ile görev yaptığım Es TV ve Anadolu Gazetesi birikimlerim. “Erkeğin Kahpesi” adlı kitabımı da baba topraklarında üretmem, piyasaya sunmam… İşte bu yoğun tempo sonrası yârimin telkinleri ile yeniden Ege’ye dönme, orada daha sakin bir yaşam sürdürme planlarımızla kendimizi Muğla’da bulduk bir anda…
Eskişehir gibi iki senfoni orkestrası, profesyonel tiyatro toplulukları, tiyatro, opera binalarının yanı sıra gani gani kültür merkezlerinin olduğu kentten sonra, Muğla’da da bu beklentilerimin zerresi olmayışı ile başlar ilk hayal kırıklığımız. Yedi ay dayanabildiğimiz bu kentte tek bir ciddi etkinliğe gitmek(ya da bulmak) kısmet olmadı. Keza eşimin çalıştığı kamu kurumunun kurumsal bir niteliğe sahip olamaması, kısır dedikodular, liyakat gerçeğinden uzak yöneticiler, askerlikten istifa edip kuruma memur olarak yerleşen ve orada hüküm sürmek adına kümeleşen güruhlar…
İlçe belediyeleri ile aynı partiden olmasına rağmen hemen hepsi ile ters düşen içe kapalı bir yerel yönetim anlayışı doğal olarak kent insanına da yansıyor. Yerlisi olmayanlar “yabancı” nitelemesi ile çemberin dışında kalıyor. Ev kiraları adeta el yakıyor ki en çok üzüldüğüm de Muğla’ya okumaya gelen gençlerimizin zor durumları yaşamalarıdır. 2017 Temmuzunun başlarında taşınıp, 2018 Ocak sonunda ayrıldığım kentin ana yolları hala köstebek yuvası gibiydi ki şu an da belki düzene girmiştir belki!
Yazımda Muğla ile karışık bir muğlâklık göndermesi yaptım. Gerçekten de anlaşılması güç, anlaşılmaz, içe dönük bir dünyada bir de kanser gibi bir hastalığın gün yüzüne çıkması ile kendimi Aydın’a dar attım.
Aydın…
Kuvayı Milliyenin yeşerdiği coğrafya.
Adı gibi yüzleri aydınlık insanların çoğunlukta olduğu aydınlık kent; işte dedim, benim son durağım burasıdır.
Aydınım, Aydın’lıyım efem bundan öte…
OZANCA
Kargalar bülbül oldu
Meydan yüzsüze kaldı
Halkım uykuya daldı
Bayram neyime benim!
Nice ana kuzusu
Her gün yürek sızısı
Bu mu alın yazısı
Bayram neyime benim!
Ömrüm geçti yoruldum
Dokuz köyden kovuldum
Şinasi’ydim duruldum
Bayram neyime benim!
Şinasi KULA
GÜLÜMSE
Tek yön trafik işareti
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.