Duyguları ifade etmek, ne hissettiğinizi bilip bunu dışarıya aktarabilmek anlamı taşımaktadır. Öfke, üzüntü, şaşkınlık, mutluluk, korku ve iğrenme gibi duygular temel duygularımızdır. Bu duygularımızı bedensel olarak, yüz ifadesi olarak ifade edebilsek bile dile getirmek konusunda bazen zorlanabiliriz. Bazı bireyler duygularını çok kolay dile getirebilirken bazı kişiler duygularını içine atarak, duygularını yaşamayı tercih ederler. Bu farklılığın sebebi çocukluğa kadar dayanmaktadır. Özellikle içinde yaşamış olduğumuz toplumun kültürel yapısı göz önüne alındığında, kadınların erkeklere oranla daha fazla duygularını yaşayıp ifade edebildiklerini söyleyebiliriz. Küçük yaşlardan itibaren kız çocukları üzüldüklerinde, ağladıklarında bunu rahatça yaşayabilirlerken erkek çocukları üzüldüklerinde ya da ağladıklarında “sen erkek adamsın erkekler ağlamaz” gibi sözler ile duygusal zekanın gelişmesinin önüne geçilmiş oluyor. Özellikle erkek çocuğun rol modeli olan baba, üzüntüsünü ifade etmeyen sadece öfkesini dışarıya gösteren bir yapıda olursa sadece öfkenin dışarıya yansıtılması gerektiğinin temeli atılmış oluyor. Kendinizi ve çevrenizi gözlemlerseniz kadınların üzüntülerini, neşelerini, öfkelerini daha kolay ifade edebildiklerini görebilirsiniz. Ancak erkekler de genellikle öfke duygusunun dışarıya yansıtıldığını, üzüntünün ve çok gülmenin zayıflık göstergesi olarak düşünüldüğünü gözlemleyebilirsiniz.
Psikoloji de katarsis diye bir ifade kullanılmaktadır. Yunanca kökenlidir ve “temizlenme, arınma” anlamında kullanılmaktadır. Psikanalitik teoriye göre kişinin geçmişte yaşamış olduğu, travmatik yaşantısının rahatsızlık verici duygu yükünü boşaltarak, rahatlaması ve arınması amacıyla kullanılır. Kişi duygu yükünü konuşarak atamadığı noktada beden yaşamış olduğu duyguyu yaşamaya ve dışarıya aktarmaya çalışır. Duyguların bedende kalmamak gibi kötü bir huyu vardır. Özellikle yaşanan olumsuz duygular dışarıya ağzımız ile ifade edilmediğinde beden, geçmeyen baş ağrıları, sebebi bulunamayan karın ağrıları, hatta panik ataklar ile duyguları ifade etmeye çalışır. Bundan dolayı duyguları yaşayıp ifade etmenin zihinsel ve bedensel sağlığımız üzerinde çok büyük etkisi vardır.
Erkekler ve kadınların duygularını yaşama davranışları ikili ilişkilerinde de ortaya çıkıyor. Erkekler bir sorunla karşılaştıklarında onu direk çözme eğiliminde olurlarken kadınlar ise ilk önce sorun olan durumun duygusunu yaşayıp sonra bunu işleme eğiliminde oluyorlar. Bu durum özellikle evlilik yaşantısında sorunlara neden olabilmektedir. Sonucunda problem yaratan olay unutulup aynı dili konuşamayan çiftlere dönüşüyorlar. Hem bireysel ruh sağlığımız hem de ikili ilişkilerimizde problem yaşamamak adına duygularımızı ifade etmenin yöntemlerini bulup duygusal zekamızı geliştirebilmeliyiz.
Duyguları ifade edebilmek için ilk önce duyguları tanımamız gerekiyor. Olumsuz bir olay yaşadığınızda ilk önce bedeninize odaklanın. Ne hissediyorum ve bedenimde ne oluyor sorusunu kendinize sorunuz. Çünkü bundan sonra bu durum sizin ipucunuz olacak. Ayrıca bir duyguyu yaşarken buna eşlik eden başka bir duygu var mı bunu saptamak gerekiyor. Örneğin bir arkadaşınızın davranışına çok öfkelendiğinizi düşünün. Bu öfke davranışına hayal kırıklığı da eşlik edip üzülmüş de olabilirsiniz. Ancak genellikle ilk duygu olan öfkeyi yaşarken üzüntünüzü göz ardı edebilirsiniz. İşte burada önemli olan konu üzüldüğünüzü de karşı tarafa aktarabilmek. Ama üzüldüğünüzü öfkeli ses tonu ile değil üzülmüş bir kişinin ses tonu ile aktarabilmek duygunun yaşanmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca hissetmiş olduğunuz duyguları tanımlamaya çalışın. Şu anda hissettiğim duygu nedir? Bu sorunun yanıtını bulduğunuzda bir defter tutup deftere yazmanızı öneririm. O duygu yükünü boşaltmanıza yardımcı olacaktır.
Ayrıca duyguları yaşamak, ifade etmek demek karşı tarafı suçlamak anlamına gelmemektedir. Örneğin arkadaşınızın ya da eşinizin yapmış olduğu bir davranışa öfkelenmiş olabilirsiniz. Öfkelendiğinizi karşınızdaki kişiye söyleyebilirsiniz. Ancak problem öfkeyi ifade etme biçiminin yanlışlığında yatmakta. Öfke duygusu, öfkenin sorumluluğunu karşı tarafa yükler şekilde yaşanıyorsa problem başlıyor. Önemli olan duygunuzun sorumluluğunu alabilmektir. Karşı tarafın yapmış olduğu davranış değil, o davranışa yüklemiş olduğunuz anlam sizi öfkelendiriyor ya da üzüyor. Bunun farkında olarak duygularını ifade etme yöntemlerinizi geliştirmenizi öneririm.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.