Değerli Denge gazetesi okurları;
Bu hafta Ödemiş’te 10 yaşında küçük Ceylin’in ne yazık ki komşusu tarafından öldürüldüğünü öğrendik. Küçük Ceylin, vahşiliğin, caniliğin rahatsız etmediği zihniyet sonucunda öldürüldü. Ne kadar da zor, 10 yaşında bir çocuk için öldürüldü kelimesini kullanmak. Vicdan sahibi olan her birey bunu okurken zorlanacaktır. Bazen düşünüyorum, acaba çocuk yetiştirirken teknik konuların üzerinde çok mu duruyoruz diye. Pazartesi gününden beri bu durum kafamı kurcalıyor. Çünkü sevgiyle, güven duygusu içerisinde yetiştirilen, kendi sınırlarını ve başkalarının sınırlarını bilen her çocuk özlem duyduğumuz güvenli toplumun yapısını oluşturacak. Bizden büyükler, sohbetlerinde her zaman şuna değinir. “Eskiden kapıları kilitlemezdik, herkes birbirine güvenirdi, esnaf dükkanını kapatmaz kapının önüne sandalye bırakıp giderdi” diye. Peki, günümüz de toplum olarak bu noktaya nasıl geldik? Toplumun bu durumu sadece sosyologları ilgilendiren bir konu değil. Bu konu ekonomistlerden psikologlara, siyasetçilerden gelişim uzmanlarına kadar herkesi ilgilendiren bir durum. Küçük Ceylin belki de sevgiyle, güvenmenin güzelliği ile yetiştirildi ancak bunları alamamış, geçmişin çocuğu şimdinin yetişkini tarafından ÖLDÜRÜLDÜ. Her çocuğun ölümünden sonra bu son olsun diyoruz. Ancak geçmişe dayanarak şunu söyleyebilirim, ne yazık ki bu son olmayacak.
GÜVEN DUYGUSU AZALIYOR
Son olmayacak diye ümitsizliğe mi kapılalım? Bu sorunun cevabı kesinlikle hayır. Şimdiki anne babalar, anne ve baba adayları, her birey gelecekteki toplumun yapısını değiştirecek. Şimdinin küçükleri, geleceğin sağlıklı toplum yapısını oluşturacak. Burada en büyük görev ilk önce anne ve babalara sonra da öğretmenlere, psikologlara, sosyologlara, okul öncesi öğretmenlerine, siyasetçilere, gazetecilere düşecek. Ödemiş’te meydana gelen bu olay birçok anne ve babanın komşusuna bile güven duygusunun azalmasına sebep oldu. Bu yazıyı okuyan birçok okuyucu “Komşuma da mı güvenmeyeceğim?” diye kafasından geçirebilir. Sizlere asla güvenmeyin, diyemem ancak çocuğunuz sınırını bilmeli. Kiminle nasıl bir ilişki içerisinde olması gerektiğini, kime güvenmesi gerektiğini, dışarıdan gelebilecek tehlike durumlarında nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmeli. Komşunuza tabi ki güvenmeli ama anne ve babasının, aile büyüklerinden birisinin haberi olmadan komşusuna gitmemesi gerektiğini de bilmeli.
SEVGİYI AİLEDE BULMALI
Çocuklarımızın gelişimi konusunda anne ve baba olarak elinizden gelen her şeyi yaptığınıza eminim. Çocuklarınızın dil gelişimi, motor gelişimleri, davranışları konusunda elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz ancak bu bazen yetmiyor. Çocukların sevgiyi görmesi, sevgiyi yaşaması ve sevgiyi aktarması gerekir. Buradaki sevgi sadece insan sevgisi değil, hayvan sevgisi, çevre sevgisi, doğa bitki sevgisi. Sevginin yanında bir de değer vermenin öneminden bahsedilmeli. Her canlının yaşama hakkı olduğu, her canlının bu hayatta bir yeri olduğunun yaşatılarak öğretilmesi gerekir. Bir kediyi, köpeği sevmemiş çocuğa, sözel olarak hayvanlara zarar verme lafının bir önemi yoktur. Canlılara dokunarak aralarında bir bağ oluşturulmalı. Aile içerisinde sevgi ve saygı her zaman ön planda olmalı. Sürekli kavga edilen, sürekli örselenen, yokmuş gibi davranılan bir ortamda yetişen çocuklar ileride ki toplumu değiştiremez. Çocuklar sevginin değerini aile de yaşamalı. Bir de en önemli nokta çocuklar sınır kavramını bilerek yetiştirilmeli. Önümüzdeki haftadan itibaren çocuklar da sınır ve güven konusunda yazı dizisini kaleme alacağım. Aileler çocuklarına sevgi, değer ve anlayışın yanında bir de sınır kavramını öğretmeleri gerekir. Tehlikeli durumlar da nasıl davranılmalı? Vücudun gizliliği, yabancı kişilere karşı tutumlar nasıl olmalı? Son olarak da üzüntü ve mutluluğu paylaşmanın değeri öğretilmeli. Çocuğunuz, başından geçebilecek olumsuz bir olayı ailesi ile paylaşabilmeli. Bu güveni çocuğunuza vermelisiniz. Başından geçen kötü bir olayda yine kendisinin suçlanacağını düşünen çocuğun, paylaşımları azalacak ve bu durum ruh sağlığını olumsuz etkileyecektir. Sağlıklı bir toplum için hepimiz üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz. Geçmişi kenara bırakarak hemen bugünden itibaren bu konu üzerinde çalışmaya, görevlerimizi yerine getirmeye başlamalıyız.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.