Kent, kentlilik bilinci, kent kültürü gibi kavramlar son yıllarda yerel yönetimlerle birlikte anılır oldu.
Bu saydığımız kavramları kısaca tanımlamak gerekirse kent; tarihin çeşitli dönemlerine ait, fiziksel, kültürel ve sosyal tabakaların üst üste kurulması sonucu oluşan sosyal, fiziksel ve mekânsal ortamdır.
Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere kentler sadece caddelerden, sokaklardan, evlerden, binalardan vb. gibi yapılardan ibaret fiziksel mekanlar değildir.
Kentlilik bireylerin kentte yaşamanın gerektirdiği koşulları, kuralları, değerleri anlamış; kavramış ve özümlemiş olmalarıdır.
Kentlilik bilinci; o kentte yaşayan bireylerin o kente özgü tavır ve davranış ortaya koymaları, kentli birey olmanın farkında olmaları ve bu kurallara göre davranış geliştirmeleri anlamına gelir. Bunun oluşmasının ön ve en önemli koşulu ise bireylerin kendilerini yaşadıkları kentin bir parçası hissetmelerinden geçer.
Çağdaş yerel yönetim anlayışlarında bireylerin kentlilik bilinci, bireylerin yaşadıkları kente sahip çıkmalarıyla doğrudan orantılı olduğu için büyük önem arz eder.
Şunu belirtmeliyim ki ben kent dediğimizde sayısal, yani nicel verilerle ifade edilen, örneğin 50.000’in üzerinde olan yerleşimler gibi bir ölçütün olmadığını anlıyorum. Tam tersine yaşanılan her yerin, bir mahalle de olsa, bir köy de olsa kent gözüyle bakılması gerektiğini düşünüyorum. Tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi kentte yaşayan bireylerin ve o kentin örgütsel yapılarının ortak tutum ve davranış sergilemeleri, o kentin paydaşları oldukları bilinciyle değerlere uygun davranmaları beklenir.
Bu kentlilik bilincinin oluşması için bireyin o kentteki diğer bireylerle, kurum ve kuruluşlarla ortak hareket etmeleri, kendilerini o kentin bir parçası gibi hissetmeleriyle oluşur. Kentlilik bilincinin oluşturulması için kişilerin sosyal ve kültürel anlamda eğitilmelerine gerek olabilir; bu ihtiyaçları da ilgili kurum, kuruluş ve yetkililer tarafından karşılanabilmeli, hatta zorunlu olarak karşılanmalıdır. Kamu spotu gösterimleri buna bir örnek olabilir.
Literatürde kentlilik bilincinin oluşumu için üç temel yaklaşımdan söz edilir:
Kentin tarihi ve kültürel değerlerinin farkına varmak,
Kentin fiziksel, kültürel ve sosyal (sürdürülebilir) dönüşümünü gerçekleştirmek,
Kentte aidiyet duygusunu hissederek, kenti sahiplenip korumak.
Şimdi bu üç yaklaşım üzerinden;
“Biz bu işin neresindeyiz?”,
“Ne yapmalıyız?”
“Yaşadığımız kentle ilgili durumumuz nedir?”
“Hangi dinamikleri devreye sokarak bu bilincin oluşmasına katkı koymalıyız?"
gibi uzayıp giden soruların cevabını araştırmak, bulmak ve bu yönde çalışmalarımızı geliştirmek durumundayız.
Kentlilik bilinci oluşturmanın zaptiye önlemlerle, örnek vermek gerekirse ”Buraya çöp dökmek yasaktır”,”Buraya çöp dökmenin cezası şu kadar liradır.”, “Duvara yazı yazmak yasaktır.”, “Çimlere basmak yasaktır.” vb. gibi ikaz ve tehdit içeren ifadelerle düzelecek ya da davranılacak bir durum olmadığının, aksine bu bilinci eğitimle ve bu yönde göstereceğimiz olumlu örneklerle çözebiliriz.
Haydi, hep birlikte düşünelim…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.