‘’Su kadar Ömrünüz olsun. ‘’Bu cümleyi sıkça duyarız. Özellikle çocukluk zamanlarımızda. Büyüklerimize su verdiğimizde büyüklerimizden duyduğumuz bir iyi niyet temennisidir bu cümle. Evet, belki o dönemler için suyun bolluğunu bereketini ifade eden bu cümleyi bugünlerde de duymak isteyecek miyiz bilemiyorum. Büyük Menderes Platformumuzun çevrimiçi toplantısında bizlere 22 Mart 2022 DÜNYA SU GÜNÜ nedeniyle sunum yapan, değerli bilgi ve birikimini bizlerle paylaşan Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Limnoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Okan Külköylüoğlu’nun sunumundan damıtıp benimle paylaştığı değerli bilgileri iki seri olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Hocamızın bizlere anlattıkları elbette bununla sınırlı değil. Türkiye’yi temsilen Antarktika Kıtasında yapmış olduğu bilimsel çalışmaları da anlattı. Elbette bunlar da bir yazı konusu olabilir ama biz şimdilik SU ile ilgili olanları yazmaya çalışalım. Bu arada Okan Külköyluoğlu hocamızın bilim ile edebiyatı birleştirdiği romanların yazarı olduğunu da belirtmek isterim.
Sayın Hocamızın ifadeleri ile devam etmek gerekirse ‘’Su sadece iki hidrojen ve bir oksijen (H2O) ibaret olan bir molekül değildir. Su cansızdır ama cansız toprağa hayat veren bir yaşam şartıdır. Suyun moleküler yapısındaki zıtlık –hidrojen yakıcı, oksijen yanıcı- aslında anlayana da zıtlıkların bir araya gelebildiğinde hayati öneme sahip olabilecek yararlı bir hale nasıl dönüştüklerini göstermektedir. Bilinen en eski yazılı tabletleri günümüze kadar gelen Sümer halkının ve sonrasında birçok eserleri günümüze kadar gelebilen medeniyetlerin suya karşı olan saygı ve inançları hem kültürel yapıya hem de sosyal hayatın tam da içine kadar ulaşmıştır. Örneğin Şimdi Aydın ilimiz olan Milet’te yaşamış olan Miletli Thales’in günümüzden 2500 sene kadar önce söylediği gibi ‘şeylerin doğası sudur’ ifadesi ve onun devamında eski Yunan filozoflarından Empedokles (495 – 435)’in dediği gibi “Bütün cisimler su, toprak, hava ve ateşten oluşmaktadır” anlayışı da suyun hayat için önemini vurgulamaktadır. Gerçekten de su sadece biyolojik yaşam için değil hayatımızın her alanında önemli bir ihtiyaçtır. Örneğin, deyimler ve atasözlerimize kadar ulaşan suyun önemi uygarlıkların oluşumları ve yok oluşlarına kadar uzanan bir gerçektir. Bunlara örnek bizden ve bazı ülkelerden verilebilir:
Acı acıyı keser, su sancıyı
Su testisi suyolunda kırılır
Taşıma su ile değirmen dönmez
Köprülerin altından çok su geçti
Su kovasını yağmur yağana kadar bitirme (Filipin )
Pis su yıkanmaz (Afrika)
Sular yükselince, balıklar karıncaları yer, sular çekilince karıncalar balıkları (Kamboçya)
Suya bağlı bir uygarlık oluşturmada önemi bilinen ve bugünkü Van Gölü çevresinde bir medeniyet kuran Urartu toplumu “Hidrolik Uygarlığı” olarak adlandırılır. Urartuların yapmış oldukları ve günümüze kadar da ulaşan su kanal yolları ve göletler tarihin ilk modern sulama sistemi içindedir. Ancak suya bu kadar muhtaç olmamıza rağmen suyu ne kadar tanıdığımız ve bildiğimiz ise şüphelidir. Örneğin, birçok kesimde yağmur damlası olarak verilen suyun şeklini yanlış bilmekteyiz. Eğer damla yarıçapı < 1 milimetre (mm) den küçükse, yuvarlak şekildedir. Eğer yarıçap 2-4 mm arasında ise, hamburger şeklinde olur. Eğer yarıçap 4 - 4.5 mm den büyükse yüzey çekim gücü nedeniyle damla iki küçük parçaya ayrılır ve aralarında da yine ince bir su kolu ile birbirine bağlıdır. Tıpkı kulaklık gibidir. Bir başka yanlış söylenen ifade ise “Su akar Türk bakar” gibi söylenen bir ifadedir. Bu tür bir ifadenin kökeni hakkında tam olarak bilgi sahibi değiliz. Hoş yanlış bir ifadedir zira suyun akışına herkes bakabilir ve bu özellikle bizlere ait değildir. Ancak ifade de gelişen olaylara rağmen bir şey yapılmamasının altı vurgulanmak istenir ki “Öküzün trene bakması” ifadesine yaklaşım mı getirilmek istenir, bilinmez? Fakat şu açıktır ki bu yanlış ve anlamı gerçeği yansıtmayan bir ifadedir.
Su artık ekonomik ve maddi değere de sahiptir. Satın aldığımız suyu içerken içimiz rahattır. Temiz ve ilk kez benim vücuduma giriyor diye düşünerek içilen o bir litre su aslında size gelene kadar en az yedi farklı doğal sistemden veya ekosistemden geçmektedir. Ve ancak bu şekilde bize ulaşan su canlılığın devamını sağlar.
Suyun yeryüzünde oluşumu ile ilgili bazı görüşlere göre su kuyruklu yıldızların kuyruklarının dünyaya çarpması sonucu oluşmuştur. Bir diğer görüş ise suyun yeryüzünün dört milyar sene önceki oluşumu sırasında ortaya çıkan yanardağlardan fışkıran gazlar ve su buharı sayesinde oluştuğu görüşüdür. Bu ikinci görüş daha fazla bilimsel destek bulmuştur. Yani su yeryüzündeki doğal hareketler sonucunda oluşmuştur. Dünyadaki kullanılabilecek tatlısu miktarı oldukça azdır. Toplam suyun %97’si tuzludur. %3’ü ise tatlısudur ama bu tatlısuyun ise sadece %0,4 kadarına ulaşabilmekteyiz. Ve bu su miktarı ise gerek bizlerin yaptığı kirletici etkiler ile ve gerekse de doğal yollardan (buharlaşma gibi) gitgide azalmaktadır. Örneğin, ülkemizde son 40 yılda Marmara Denizi büyüklüğünde (11.500km2) sucul alan yok olurken yaklaşık 60-70 kadar da doğal gölümüz yok olmuştur.
Oysa dünyamızın dörtte üçünün su ile dolu olmasına rağmen susuzluğumuzun giderek artmasına çözümler bulmakta da teknolojik olarak zorlanmaktayız. Örneğin atmosferde bulunan su hacmi yaklaşık 12900 kilometreküplük bir su buharı var ve bunun hepsi suya dönse, yeryüzü 2,5 cm suyla kaplanır. Oysa teknolojik olarak bu şimdilik olası dışıdır. Aynı zamanda tuzlu suyun da tatlı suya dönüştürülerek kullanılması astarı yüzünden pahalı olmaktadır…
Bu arada düşünmeye hep birlikte başlayalım mı? Hala ‘’Su kadar ömrümüz olsun’’ diyebilecek miyiz. Önümüzdeki yazıda aynı konuya devam etmek dileğiyle
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.