Takip Et
  • 19 Eylül 2016, Pazartesi

FETÖ ile ilgili mazimden anılar

Sevgili Aydın Denge okurları, bugün sizlere mazi hayatımda FETÖ Terör Örgütü ile ilgili anılarımı anlatmak istiyorum. Bu acayip yapıyı çok iyi tanımama sebep olan benim 10 yıl Refah Partisi Aydın İl Başkanlığı dönemimde yaşadıklarım ve gördüklerimdir. Bu il başkanlığı benim bu yapıyı gerçek yüzüyle tanımama vesile olmuştur. Bu yapı 1970 yılından beri Aydın şehri ile özel ilgilenmiştir. İzmir’e yakınlığının olduğu kadar Aydın’daki zengin sayısının fazla olması, bundan en önemli sebeplerindendir. Bu sebepten Fetullah Gülen şehrimize sık sık ziyaretler yapardı.

İlk başlangıcında öğrencilerin kaldığı ev yapılanmasına gittiler. Daha sonra küçük çaplı yurtlar açmaya başladılar. Şehrin 2-3 zengini ile yakinen ilgilenerek onları kendi saflarına çekmeye çalışıyordu Fethullah Gülen. Bu çektiği insanların saf, temiz ve iyi niyetli Müslümanlar olduğunda şüphe yoktu. Aynı zaman da da bu kişilerin eğitim seviyesi düşüktü. Dolayısıyla da kandırılmaya çok müsait bir ortam oluşmuştu. İslam’ı Kur’an seviyesinde algılayamayan insanlardı. Hatta Fethullah Gülen’in 1980 askeri darbesi sırasında 10 gün kadar bu zengin insanlardan birisinin bahçesinde saklandığını Aydın’da bilmeyen yoktur.

İŞ ADAMLARINA SENET İMZALATILIRDI

Zira Fethullah Gülen Karl Marks’tan daha fazla materyalist olduğu için nerede zengin para babaları varsa onlarla ilgilenir, gariban Müslümanların yüzüne dahi bakmazdı. Bu prensibi ile peygamberimizin yaşadığı günlük hayatı taban tabana zıttı olan bir hayatı yaşamaya 1970’li yıllarda başlamıştı. Temeli böyle bozuk niyet ve amellerle atılan bir hareketin yıllar sonrasında yani 50 yıl sonrasında nasıl kahrı perişan haline gelmesi ebetteki ilahi hikmeti bünyesinde taşır.

Bu FETÖ cemaati 10 yıl il başkanlığım esnasında Ramazan aylarının birinci günü şehrimizin iş adamları ile şehrin bürokratlarını iftar yemeklerinde bir araya getirirdi. İş adamlarına hizmeti öğrenciler yapardı. Diyelim ki 300 tane iş adamını yemeğe çağırmışlar, ilk önce bahse konu olan 2-3 iş adamını diğerlerine örnek olsun diye taahhüdü onlardan alırlardı. Tabii ki bu iş adamları yüksek miktarlarda rakamları ortaya koyduktan sonra her iş adamından ayrı ayrı taahhüt miktarlarını telaffuz ettirirler, diğer görevliler de senetleri tanzim ederlerdi. Bunu da bürokratların karşısında yaptıkları zamanda bu şehirde siyaseten ne kadar güçlü olduklarının mesajını da bürokrasiye iletmek istiyorlardı. Bu dediklerim, 85-95’li yıllarda cereyan eden olaylardı. Örnek; vaatte bulunan bu 3 büyükten bir tanesi bir ayağı ile Fetullah Gülen’e bağlı olduğu kadar diğer ayağı ile de merhum Necmettin Erbakan hocamıza bağlıydı. Dolayısıyla bendeniz de Erbakan hocamızın Aydın il temsilcisi olduğum için bu parasal yemekli toplantılara kesinlikle davet edilmezdim. Çünkü benim olduğun bir toplantıda bahse konu olan kişinin rahat ve yüksek rakamlar telaffuz edemeyeceği çok iyi bildikleri için asla beni o toplantılarına davet etme nezaketini gösteremezlerdi. Refah Partisi’nin onda biri büyüklüğündeki bir siyasi partinin il başkanı çağrılır, ben çağrılmazdım. 1990 yılında Ramazan ayının 1. günü icra edilen yemekli toplantı sonrasında yine böyle bir olay vukua geldiği duyulunca partili arkadaşlarım beni arayarak “Bu abimiz ne biçim Refah Partili bir insan Refah Partisi’ne düşman olan kişi ve cemaatine nasıl para yardımı yapıyor” diyerek benim harekete geçmemi istediler. Ben de bu acıklı dramatik olayı genel başkanımız Necmettin Erbakan’a bildirince önce muhterem hocamdan bu hareketimden dolayı çok nazik cümlelerle tebrik aldım ve hemen akabinde bir gün sonraki il başkanları toplantısını o ağabeyimizi getirmemizi istedi. Ben de o ağabeyimizi Ankara’daki toplantıya götürdüm.

HAK İLE BATILIN MÜCADELESİ

Hocamız toplantıyı açtı ve hemen bir il başkanı (Kocaeli İl Başkanı Osman Pepe, AK Parti iktidarlarının Orman Bakanı) hocamıza bir soru sordu. Sorduğu soru şuydu; “Hocam Milli Görüş hareketine muhalif olan cemaatlere, derneklere ve benzeri kuruluşlara yardım yapmamız doğru mudur?” Erbakan hoca bu soruya şöyle cevap verdi ‘Aramızda Diyanet İşleri Eski Başkanı Lütfi Doğan hocamız var, onlardan meselenin dini hükmünü alalım dedi’, mikrofonu hocaya uzattı. Hocamız özetle şunu söyledi; ‘Türkiye’de hak ile batıl mücadelesi verilirken buna muhalif olan, destek vermeyen, cemaat ve benzerlerine parasal yardım yapılması caiz değildir’ dedi. Bu cevaptan sonra Erbakan hocamız 1 saat kadar bu konuyla ilgili konuşma yaptı genel olarak. Özeti şuydu, ‘Türkiye’de patates dini kurmak isteyen bazı cemaatler var. Böyle cemaatlerin dış dünya ile bağlantıları vardır ve bunlar dünya siyonizmine hizmet ederler. Karşıdan baktığımız zaman bunların talebi yetiştirmek için uğraştığını zannedersiniz, ancak işin içinde başka unsurlar vardır’ dedi. Ve cemaatin ismini zikretmedi. Erbakan hoca toplantıyı bitirdikten sonra bana şöyle seslendi, ‘Mehmet Ali Bey … bey ile beraber odama geliniz’ dedi. Biz de hocamızın arkasından odasına girdik. Özel görüşmeye başladık. ''… bey bu konuşmayı senin için yaptım, haberin var mı'' dedi.

FERASETLİ DEVLET ADAMI

Konuşmanın bir kısmını sizlere aktaramam ama Erbakan hocamız o ağabeye şunları söylerken ben de hocanın yanında bu sözlere Tanrı şahidi oluverdim. “… bey sen nasıl olur da siyonizmin hizmetinde olan Fetullah Gülen’in cemaatine yardım yaparsın? Sen Yahudi’ye mermi ve mühimmat taşıdığının farkında mısın?” diyerek açık ve net bir şekilde o günün ismi ile Fetullah Gülen cemaatini dünya siyonizminin emrinde olan bir teşkilat olduğunu açık ve net ifadeyle açıkladı. İşte dünya çapında lider böyle olunur. Ferasetli devlet adamı işte böyle olunur. Bu sözleri söylediği tarih 1990 yılı sevgili okurlarım. Yani bundan çeyrek asır önce. Erbakan hocamızın kadri kıymeti öldükten sonra daha iyi anlaşıldığı düşüncesindeyim. Ve bugün de bu mücadele hocamızın çok değerli talebesi olan Cumhurbaşkanımızın riaseti ile yürütülmektedir. Allah onlara sağlıklı uzun ömürler versin ki insanlığın ve Müslümanlığın en büyük mikrobu olan bu FETÖ mikrobu toplumumuzdan tamamen temizlensin ki istikbalimize ümitle bakalım. Ama bunu gerçekleştirirken de diğer sapık cemaatler bu boşluktan istifade etmesinler. Burada Diyanet İşleri Başkanlığı'na, ilahiyat fakültelerine çok büyük vazifeler düşmektedir.

Allah’ın orijinal İslam’ı 80 milyon memleket evladına çok iyi aktarılırsa ilk, orta ve liselerimizde de Allah ve resulünün gerçek İslam’ı eğitim ve öğretim olarak verilirse böyle sapık ve cemaat benzeri kuruluşlar toplumda karşılık bulamazlar. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.